çok çok eski zamanlarda, akdeniz'in masmaviliğinin sahibi olmak için, içine kırmızı kanların akıtıldığı günlerden birinde, şimdiki beyrut'un kapılarının kenarında bir gül açmış.. bir böcek o gülün yapraklarından bir ısırık almış.. ve neden bilinmez yürümeye başlamış. saatlerce, günlerce.. ona göre bir ömür.. ama gülden 10 metre ötede, bir serçe midesine indirmiş bunu..
uçmuş serçe.. şam'a kadar.. ama kaçamamış kaderinden. şamda yem olmuş bir yılana.. çölleri geçmiş yilan da. hatay'a şahmeran'in ülkesine varmış.. bir atmaca kapmış onu oradan ve gitmişler atmaca'nın midesinde taa bolu'ya kadar.. sonra bir avcı vurmuş atmacayı. kanı yere dökülmüş atmacanın.. ve o kanın içinden bir gül bitmiş istanbulda..
bir yeniçeri koparmış onu yerden.. sevdiğine vermek için. yıllarca seferden sefere giderken, omuz üstünde kelle komazken aklında olan sevdiğine vermek için. onu hayatta tutan, leylasına vermek için elinde gül, yürümüş bolunun yollarından istanbula kadar..
sevdiğinin evine vardığında haber vermişler.. bir beyrutlu tüccar'a vurulmuş kız. bir sene önce gitmiş buralardan beyrut'a..
işte bunun üstüne bizim deli oğlan eline udu almış ve söylemeye başlamış..
askinin her günü gamla dolsada
sevda daglarinda güller solsada
acidan yüzüme yaşlar dolsa da
seni sevdi gönlüm
yine sevecek
gozlerin gozume bakmasa bile
ellerin elimi tutmasa bile
kalbim artik carpmasa bile
seni sevdi gonlum
yine sevecek..
balık aşık olabilir, serçeye.. ama nerede yaşayacaklar birlikte?