Cuma, Ağustos 30, 2013

30 Ağustos'a dair

istedim ki bir de ben anlatayim zaferimizi.. savaş taraftarı olamadik hiç bir zaman ama bağımsızlık taraftarlığımız her zaman daha ağır bastı..



26 agustos 1922 de gerceklesmis, türkiye cumhuriyeti tarihinin en büyük, en güzel, en aci, en cesur, en korkak ve en gururlu mucadelesidir büyük taarruz.. mustafa kemal nutuk da taarruz için şöyle der

"ben, daha haziran ortalarında taarruza karar vermiştim. bu kararımı yalnız cephe komutanı ile genelkurmay başkanı ve millî savunma bakanı biliyorlardı. bildirdiğim tarihlerde bir geziyi vesile ederek izmit - adapazarı yönüne hareket ettiğim zaman, ankara'da genelkurmay başkanı fevzi paşa hazretleri'yle görüştükten sonra, o zaman millî savunma bakanı bulunan kazım paşa hazretleri'ni sarıköy istasyonuna kadar birlikte götürerek, oraya davet ettiğim cephe komutanı ismet paşa hazretleri'yle birlikte, taarruz için gerekli hazırlıkların sür'atle tamamlanması ile ilgili kararlar aldık."



bu kadar net soylenebilirken savastan sonra, nutuk okunurken hersey, sonu bilinirken kavganin bu kadar rahat olunabiliyor heralde.. taarruz karari aldiginda mustafa kemal, 15 vilayet vardi yunan'in mavi bayraginin altinda.. izmir ve istanbul ve manisa ve afyon.. düşman elindeydi.. inanilmaz seyler vardi ki ellerinde, bunlarin arasinda, onlara bakarak büyüyenlerin dünyadaki en güzel seyler diye tarif edecekleri 7 göl, yazin karpuz sogutulan, ve bilhassa yüzme ögrenirken içine işenilen 11 nehir.. ve kaplumbagalari ile, sincaplari ile ve yanginlari ile (oysa ki ne güzel kokar baharda o çamlar) yüz kere yüz bin dönüm orman... izmirde bir tersane vardi dusmanin elinde, iki tane de silah fabrikasi.. en büyügü izmir'indi belki ama, kocaeli dahil 19 korfez.. cogunun rihtimi yoktu.. mendiregi dalgakiran i yoktu. mesela kirmizi yesil fenerleri yoktu.. fakat onlar, kiyilarinda yapilan ekmek arasi istavritlerle bizimdiler..

tipki ege gibi.. 6 kol tren yolu hattinin, aydindan, afyondan, eskisehirden içine dogru uzandigi ege.. sonra göz alabildigine yol vardi.. toprak, az da olsa aspalt.. yol vardi göz alabildigine.. sevdigimizden vazgecince alip gittigimiz, neden nicin nereye bilmeden pesinden arabistana, pesinden tunusa, pesinden viyanaya gittigimiz ama toprak, ama camur uzun yollar.. ve uşakta hali dokuma tezgahlari, ve manisa'da saraclar.. sehzadelerin gezdigi topraklar.. ve kemeralti.. bilmem kac erkegin ilk kez kadin memesi elledigi, keraneleriyle.. ve delikanli, ve agirbasli ve capkin ve kurnaz istanbul, izmir işcileri.. kil cadirli yörükleri ile aydin'lilar.. o balli incirleriyle karaburun elleri.. hepsi elindeydi dusmanin... 15 vilayet, izmir istanbul ve afyon ve manisa...

haziran ortasinda karar vermisti mustafa kemal taarruza.. izmitte.. ya istiklal ya ölüm derdi ya.. ikisi arasinda bir degisim yoktu aslinda.. istiklal olmassa ölüm kendi gelecekti..


sakarya cenk olunmustu, yagmurlar altinda, simsekler altinda düsman cekilmisti geriye.. afyon- dumlupinardaydi simdi.. büyük gücü oradaydi.. bir baska kuvveti de eskisehirde.. bu iki grup arasi ise bos degildi haliyle.. yani özünde marmaradan menderes e silme düsman vardi o topraklarda.. düşmanüç tümen sahibiydi egede ve üç dümen çarpi iki ayak cigniyordu vatan topragini.. bizim ise iki ordu halinde teskilatlanmistik.. bizim bütün birliklerimiz 18 tüme civarindaydi. illaki birbiri ile karsilastirirsak tüfeklerimiz esitti düsmanla.. atlarimiz daha fazlaydi. bir süvari kolordumuz vardi zaten 3 tane de süvari kolordumuz. yorulmak bilmezdi o kayseride, malatyada, elazig da ve dersim de damizlanmis atlar.. bizim suvarimiz çoktu, çoktu ama düsman avrupa'nin ve batinin gazi ile oradaydi. eh tufekleri toplari ve kamyonlari ve ucaklari vardi.. kafam kadar top atardi toplari da, 10 dk sonra tekrar atmaya hazir olurdu.. ama bizim atlarimiz vardi..

bizim bir de fikirlerimiz vardi.. ayri gayri da olsa.. ali ihsan pasa vardi mesela ki mustafa kemal nutukta soyle anlatir
"ali ihsan paşa; ordunun disiplinini ve genel yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde hareket etti. örnek olarak, ordusundaki ast komutanlarda, üst komutanlara karşı itaatsizlik edecek durumlar yarattı.

söz gelişi, ambarlarının mevcudunu günlerce haber vermeyerek ve haber verdirmeyerek genel yiyecek sıkıntısının çekildiği bir sırada, ansızın ambarlarının boşaldığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu bildirdi.

ast komutanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı."

ali ihsan pasa büyük adamdi gercekten.. malta'ya goturulmustu ingiliz tarafindan da kacmisti oradan. geri geldiginde genelkurmay i istemisti mustafa kemalden. hakettigi de buydu belki. cünkü büyüktü rütbesi hem mustafa kemalden ve hem ismet pasadan.. ama bilmedigi bir sey vardi ki ali ihsan pasa'nin artik kidem, artik mevki artik yaş önemli degildi burada. yarin yanagindan gayri her seyde her yerde hep beraberdik.. bitlisli mahmut aga da birdi, beyazitli ali cavus da birdi.. hekimhanli mustafa bir kiza asik olmustu mesela, kazim pasa'ya anlatiyordu kizi gozleri dolarak... ibadet yapar gibi, omuz omuza kurtarmaya calisiliyordu vatan.. ali ihsan, vatan'a cok geliyordu..

taarruz, yapilacakti evet ama plan yapmak gerekti. taarruz'u süpriz kilmak gerekti ama plan yapmak da gerekti. mesela dedi fevzi pasa.. mesela bir futbol maci ayarlasak? ordular arasinda canim.. kendi içimizde.. hep beraber izlesek maci diye toplansak sonra.. sonra kararlassak nasil binecegiz düsmanin üstüne..

velhasil, lafi uzatmayalim , 28 temmuz 1922 günü öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçı yapmak bahanesiyle ordu komutanları ve bir kac kolordu komutanları akşehir'e çağrıldı... 30 temmuzdu ki taarruz'un ana hatlari ve sekli belli olmustu.. artik son hazirliklar yapilmaliydi.. ee genel kurmay bosuna kurulmamisti..

carsambayi sel almis, bir yar sevmis el almis, ölmeden mezara konmus bir ulus atabilecegi en büyük yumrugu atmaya hazirlaniyordu.. 26 gün kalmisti.. kagnilar yürüyordu cepheye.. mermiler dokuluyordu.. cephe gerisinde ve cephede savas vardi.. iki ihtimali vardi koca bir ulusun.. ya istiklaldi ya ölüm..

7 agustostu.. sicakti afyon.. sicakti eskisehir, aksehir, polatli.. sicakti ankara.. sakin bir tonla konusuyordu mustafa kemal "efendiler.. 26 agustosta taarruz edecektir türk ordusu.. sizlerden bakanlar olarak, bunu gizli tutmanizi diliyorum" 13 agustos olmustu.. ismet pasa hali hazirda cephedeydi..mustafa kemal sonra ankaradan, konyaya gitti . aman ha dediler kimseye haber ucurulmasin... 20 agustostu.. mustafa kemal, ismet pasa ve fevzi pasa herkes bir cadirin icinde taarruzun nasil yapilacagini harita üzerinde gosteriyordu birbirine.. ordular oradan oraya gidiyordu harita üzerinde.. orayi aliyorduk, bu tepeye akiyordu. sonra ver elini izmir.. pasaportta bir aksam cayi..

vatan.. harita üzerinde kurtulamiyordu..

sessizdi toprak.. sessizdi cephe.. sessizdi aksehir, afyon manisa, aydin.. sessizdi izmir.. memlekette uyku yoktu fakat... günüz sicakti da kocatepe, geceleyin donuyordu herkes.. balikesirli ihsan (balikciydi babasi) üsüyordu mesela.. uyuyamiyordu sinoplu muhammet.. bakti diyarbakirli bekir goge.. gündüz degil de geceleyin dünya daha kücük gorunuyordu insanin gozune.. hem memleketi mi daha uzakti yoksa ay mi daha uzakti.. ayi gorebiliyordu, memleketini goremiyordu.. demek ki memleketi daha uzakti diye düsündü..

soguktu hava.. saat 4 tü.. sabah namazi kilinicakti birazdan.. mehmet olu ali sagini selamlarken bakti.. debreli onbasiyi bir daha goremeyecekti, mehmet oglu aliyi de bir daha goremeyecekti.. oysa aliyle birlikte savastan sonra, kismet olursa baliga cikacaklardi. edremitten, babasina ait bir sandalla alinin.. samsunlu mustafa ki acaba evlendirmisler miydi sevdigi kizi, eskisehirli ögretmen idris onbaşı, demisti ki vatan daha muhtactir tebesirden silaha, bir daha gormeyecekti ali... oysa ali en önde firlayacakti.. ilk kurşunu yiyecegini bilmeden..

saat 5:30 olmustu... bakti mustafa kemal.. bakti ufka.. kuranda zafer vaadederken hazreti yezdan, ve akif efendi demisken hakkin vaadettigi günlerin gelecegini, birden top atesi ile taarruz basladi.. bire kayalardan dökülür, gökten yağar yerden biter gibi, bu toprağın verdiği en son eser gibi, kocatepeden ala turca bir top yagmuru basliyordu.. bakti topcu subayi erzurumlu deli emrah "ya istiklal olacak" dedi "ya ölecegiz mina koyiim"

7 agustostu.. sicakti afyon.. sicakti eskisehir, aksehir, polatli.. sicakti ankara.. sakin bir tonla konusuyordu mustafa kemal "efendiler.. 26 agustosta taarruz edecektir türk ordusu.. sizlerden bakanlar olarak, bunu gizli tutmanizi diliyorum" 13 agustos olmustu.. ismet pasa hali hazirda cephedeydi..mustafa kemal sonra ankaradan, konyaya gitti . aman ha dediler kimseye haber ucurulmasin... 20 agustostu.. mustafa kemal, ismet pasa ve fevzi pasa herkes bir cadirin icinde taarruzun nasil yapilacagini harita üzerinde gosteriyordu birbirine.. ordular oradan oraya gidiyordu harita üzerinde.. orayi aliyorduk, bu tepeye akiyordu. sonra ver elini izmir.. pasaportta bir aksam cayi..

vatan.. harita üzerinde kurtulamiyordu..

sessizdi toprak.. sessizdi cephe.. sessizdi aksehir, afyon manisa, aydin.. sessizdi izmir.. memlekette uyku yoktu fakat... günüz sicakti da kocatepe, geceleyin donuyordu herkes.. balikesirli ihsan (balikciydi babasi) üsüyordu mesela.. uyuyamiyordu sinoplu muhammet.. bakti diyarbakirli bekir goge.. gündüz degil de geceleyin dünya daha kücük gorunuyordu insanin gozune.. hem memleketi mi daha uzakti yoksa ay mi daha uzakti.. ayi gorebiliyordu, memleketini goremiyordu.. demek ki memleketi daha uzakti diye düsündü..

soguktu hava.. saat 4 tü.. sabah namazi kilinicakti birazdan.. mehmet olu ali sagini selamlarken bakti.. debreli onbasiyi bir daha goremeyecekti, mehmet oglu aliyi de bir daha goremeyecekti.. oysa aliyle birlikte savastan sonra, kismet olursa baliga cikacaklardi. edremitten, babasina ait bir sandalla alinin.. samsunlu mustafa ki acaba evlendirmisler miydi sevdigi kizi, eskisehirli ögretmen idris onbaşı, demisti ki vatan daha muhtactir tebesirden silaha, bir daha gormeyecekti ali... oysa ali en önde firlayacakti.. ilk kurşunu yiyecegini bilmeden..

saat 5:30 olmustu... bakti mustafa kemal.. bakti ufka.. kuranda zafer vaadederken hazreti yezdan, ve akif efendi demisken hakkin vaadettigi günlerin gelecegini, birden top atesi ile taarruz basladi.. bire kayalardan dökülür, gökten yağar yerden biter gibi, bu toprağın verdiği en son eser gibi, kocatepeden ala turca bir top yagmuru basliyordu.. bakti topcu subayi erzurumlu deli emrah "ya istiklal olacak" dedi "ya ölecegiz mina koyiim"


26 ve 27 agustosta düsmanin mustahkem mevkileri fişşek gibi düsürüldü.. yunan beklemiyordu bunu. yunan buna hazir degildi.. tepeler birbir düsüyordu, her tepenin üzerinde vatan evlatlarinin kanlari ile dusman kanlari birbirine karisiyordu. kazaniyorduk her tepeye yasanmamislari akitarak.. su meshur tepeyi alamadigi icin canini veren subay mesela.. böyle böyle 30 agustos olmustu.. aslihanlar da mubalaga cenk olundu.. attigi her kursunda küfür ediyordu carsambali emin. sonradan baskomutanlik muharebesi denilecek muharebede 12 can aldi emin.. 12 sine de kursun atarken küfür etti.. sonra 12 isini de buldu.. gozlerini kapadi. fatiha okudu. "sizi ben degil, buraya yollayanlar öldürdü" dedi.. vicdani rahatliyordu eminin boyle dedikce.. ama 1952 ye yani ölünceye kadar gözlerinden gitmeyecekti öldürdügü herkesin gözleri.. alaturka bir sopa yemis gibiydi trikopis.. sirmalari yirtikti..

yunan ordusu esir alinmisti.. general trikopis de esirler arasindaydi hatta.. izmire yürüyorduk artik, bir kanadimiz da eskisehire izmite yürüyordu..
bir telgraf geldi sonra mustafa kemal e.. istanbuldan geliyordu telgraf önce rauf beye sonra mustafa kemale iletti.. ateskes istiyordu batili.. oysa ki düsmanin durumunu ve bizim dururumumuzu dünyaya aksettirmemek neticesindeydi mustafa kemal. zira düsmani tamamen yok edecegine emindi.. hemen bir cevap kalem aldirdi ateskes teklifi üzerine:

"tel. makama özel 5.9.1922
bakanlar kurulu başkanlıgı
yüksek katına

anadolu'daki yunan ordusu kesin olarak yenilgiye uğratılmıştır. yunan ordusunun artık yeniden ciddî bir direnişte bulunmasına ihtimal yoktur. anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. ateşkes ancak trakya için sözkonusu olabilir. bu bakımdan eylülün onuna kadar doğrudan doğruya yunan hükümeti veyahut ingiltere vasıtasıyla, hükümetimize resmen başvurduğu takdirde, aşağıdaki şartlar ileri sürülerek cevap verilmelidir. bu tarihten, yani eylülün onundan sonra yapılacak başvurmaya verilecek cevap başka türlü olabilir. bu takdirde durum bana ayrıca bildirilmelidir :

1- ateşkes anlaşması tarihinden başlayarak on beş gün içinde trakya,1914 sınırlarına kadar kayıtsız şartsız türkiye büyük millet meclisi hükûmeti'nin sivil memurlarına ve askerî kuvvetlerine teslim edilmiş bulunacaktır.
2 - yunanistan'daki esirlerimiz on beş gün içinde izmir, bandırma ve izmit limanlarında bize teslim edilecektir.
3 - yunan hükûmeti, yunan ordusunun üç buçuk yıldan beri anadolu'da yaptığı ve yapmakta olduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden taahhüt edecektir.

büyük millet meclisi başkanı
başkomutan
mustafa kemal"



afyon, akhisar, manisa, torbali derken 9 eylül kemalpasa.. mustafa kemal baris gorusmeleri icin bulusmak isteyen yabanci heyetlere randevu vermisti zaten. "9 eylülde kemalpasada olacagim ben efendiler gelin goruselim".. gercekten 9 eylülde kemalpasa, izmir kemalpasadaydi. ama baris isteyenler yoktu orada.. keyifli bir zafer türküsü gibi ordular kavusmustu akdenize.. izmir yaniyordu, mustafa kemal belkahveden izmir limanina bakarken izmir yaniyordu. tekrar yapilmak üzere.. 9 eylüldü.. izmir kizildi.. ve bakti izmirli yusuf... kizil izmire ofke ile, sevinc ile, ümit ile bakti yusuf. egildi öptü topragi.. aldi eline gozlerinin yasiyla camur olmustu toprak.. 3 bucuk sene sonra izmir yine bizimdi.. ya öleceklerdi, ya istiklale kavusacaklardi.. 10 eylül de herkes uyuyabiliyordu artik.. istiklal ruyalarda..

Cumartesi, Ağustos 24, 2013

Yıldız Kenter ve Şükran Güngör'e Dair

türk televizyonları biraz garip, hafta içinde prime time da survivor gibi programlari yayinlarlar, o zamanlar hiç bi entelektüel tv başında olmaz sanarlar, herkes operadir, kokteyldedir, ne bileyim efendim şiir dinletisindedir onlar için. ama işte cumartesi öğleden sonraları, pazar sabahlari entelektüeliteden geçilmez televizyonlar.. sanat programlari, ne bileyim efendim tatli sohbetler, tiyatro kitap tanitimlari girla gider.. "haydi entelektüeller tv başına" konseptindeki bu programlardan birine bu sabah yakalandim.. geceleyin tarihin arka odasi acikken uyuya kalmisim sabahleyin kulagimda "yıldız kenter de böyle işte" laflari ile uyandim..

 
 ama uyku ile ayiklik arasinda plazma bir evredeyim, yildiz kenter bir yandan "şükran'i unutamadim onu çok özlüyorum" diyor ben plazma plazma agliyorum.. "yaaaa ama çok zor 40 senelik hayat arkadasindan ayrilmak" diye mirildaniyorum.. alenen gözlerim yaşarmiş, yastigi islatmisim.. öyle aglak bir şekilde pazar sabahina uyandim. balçiçek pamir karşımda "ne güzelmiş değil mi?" diyerek empati kumkumalığı yapiyordu ki dayanamadim değiştirdim kanali. fenerbahçe'nin kaçırdığı pozisyonlarin analizi tvden akarken, ben direk mutsuz mutsuz yildiz kenter ve sükran güngör'ü arastirmaya basladim..

Cuma, Ağustos 16, 2013

Canim benim guzel annem bir solukluk izin ver



italya'da gecen 8 ay sonrasi eve dönünce, 29 yasinda bir adam olarak donlarımı anneme yıkatmak koydu açıkcası. ben de kutu gibi bir ev bulup taşıdım kendimi.. tabi evlenmeden evden çıkınca annem arızalar çıkartmaya başladı. nasıl çamur atiyor gari eve. oysa ki ben ayrı eve çıktım diye hiç ayrılmadım ki kendisinden? 


hayatimda hiç bir zaman anneler günü geldiginde "annenizi ne kadar cok seviyorsunuz" konulu bir kompozisyon yarismasinda birinci gelmedim, veya hic bir zaman dünyanin en güzel hediyesini almaya calismadim kendisine, annem mutlu olsun diye hayatta bazi tercihler yapmadim veya eve erken gelmedim,zeki müren gibi veya ajda pekkan gibi sarki yazamadim, "anneme" diyerek başlayacagim bi filmim veya kitabım olmadı, arkadaşlarina mahcup olmasin diye 3-7 yaş arasında, birlikte gittiğimiz günlerde uslu durmadım, veli toplantılarinda "oğlunuz tembel ama" li cümleler bile duyuramadim kendisine (hatta lise 1 den sonra veli toplantilarina getiremedim bile.. din hocasi kendisine bakip "uur'un annesi siz misiniz? hmmm belli!" demiş zira)

ama bir oglun sevebilecegi kadar, belki tek ogul, tek cocuk olmanın verdigi gazla ondan biraz daa cok sevdim.. bildim ki beni ondan baskasi , onun sevdigi gibi sevmeyecek.. anlimi öpmeyecek aynı sıcaklıkta, en boktan anlarımda yanımda olmayacak, her zaman iyiligimi düsünmeyecek..

kücükken dizim acirdi mesela.. bu üniversite gibi degildi o zamanlar ilkokullar.. sike sike gitmek gerekirdi derslere.. annem, ben yürüyemedigim için sırtına alip gotürürdü beni.. 5 senemi verdiğim sevgilimi hatirliyorum da.. hastaneye bile gelmeyen bi kizi annemden cok sevdigimi düsünmüstüm, annem her sabah yemekte mizmizlik yaptigim sandviçleri yapip getirirken..

bir oglun annesini sevebileceginden biraz daha cok sevmiş olmaliyim. kendisini.. uzuuuun süreler kiz arkadaşim, en azindan bildigi bir kiz arkadaşım yokken, bir yandan da gayler üzerine bir makale yazarken, bir tuvalete gitmem esnasinda gelip de ekrana göz gezdirip, üstüne köşesine cekilip inceden agladigi için.. "oglum escinsel olmuş nesine aglamayayim" dedigi icin sevdim.. kendisine "yok yahu gayet heteroyum, buyur bilgisayarimin porno arsivi" diyemedigim için sevdim.. tüm yalnış anlamalarıyla, tüm takıntıları, tüm izmirli güzelliği, tüm gecenin bi köründe buzdolabında ne varsa yemesiyle, tüm yeni aldığım tişortun üstüne ütü basmasiyla sevdim.. çünkü biliyorum ya, hayatimda ondan başka kimse ben üşümeyeyim diye, geceleyin açık bıraktığım pencereyi kapamayacak.. 


bu sene italya'daydim anneler gününde. internetten aldığım hediyeyi buraya gelince beğenmedim.. eger bu yaziyi begenenler cıkarsa yazip vericem artık.. ne yapayim..