Salı, Haziran 28, 2011

eda taşpınar hanım, seni de bacaklarını da beğenmedim!

http://www.reklam.com.tr/images/news/gorsel-677.jpg

eda taşpınar'ın epilasyon reklamını izlediğimde aklıma önce şu geldi "kapa televizyonu kapa böyle şeyler görmek için almadık bu aygıtı" sonrasinda korku dolu ağlamamı dindirdiğimde aklıma gelen ise bir türk filminden replikti "seni de bacaklarını da beğenmedim!"

eda taşpınarı hafızadan hemen silmek için bu lafin param yok pulum yok diye gezinen mujdat gezer ile birlikte film çeviren, göztepe alt yapisinda yetisip sonrasinda fenerbahceye transfer olan kadir inanirin söylediğini hatırlara getirmeli..

gerizekali bir soylemdir aslinda.. sahsen kiz hakketten cok güzel, esmer filan, ve bacaklari beyonce'un bacaklarindan daha sahanedir.. hayir gotu boklu bir sevgilisi var diye, lozan pastanesinde oturan güzel bacaklari olan ve gercekten güzel olan esmer güzellerinin kalbini kirmanin mantigi ne kadir! bugun o pastanede oturdugumuzda, kimse bize bacaklarini gostermiyorsa bunda bir parca da senin sorumlulugun yok mu "ay simdi bacaklarimi gosteririm, verir ayari gosterdigimle kalirim" diye düsünmüyor mudur izmir kizlari?

yazik yahu.. böyle böyle yobaz, cirkin bi ülke oluyoruz..

ya kiz cirkin olsa, selulitli falan olsa icime sindiricem ama.. yok hakket güzel..

hatta buyrun kendiniz karar verin.. bu video'nun 5. dakikasinda gibi hatirliyorum.. yok degilse baska bir bölümündedir.. merak eden bakar arkadas.. ama sutun gibi bacaklari olan, kitap gibi bir kadin.. kadirin densizligi begenmemesi.

10 dakika sonra.................

Bu arada videoyu izledim esas kendim.. Kadir yerden goge kadar hakliymiş bunu söylerken. Aha da aşagida screen shot:



simdi filmi tekrar izledim de farkettim.. ben sahsen filmde kadir inanirin tokmakladığı, arzu okay ile karistirmisim.. tokmaklamak biraz ayıp oldu gerçi.. her neyse. nasıl olur diyorum, bu güzelim arzu okay'i nasil begenmez, su bacaklara nasil iflit olmaz diye düsünüyorum.. meerse kadin, kadin degil kadinzilla misali bir seymis.. su vakitte 2. kez fikrimi degistirerek kadire yerden goge kadar hak veriyorum..

arzu okay apayri güzel kadinmis ama arkadas.. ama bir noktadan sonra kotu yola, pornoya sapmis.. pornocu olmus.. cok kotu.. cok cok..

Pazartesi, Haziran 27, 2011

Film Pazartesisisisi #1

Böyle bir şekil yapayım diyorum her pazartesi;

Edinilen Filmler;
*ExistenZ
*Synecdoche New York
*Los Cronocrimenes
*Prensesin Uykusu
*The Adjustment Bureau
*Source Code
*The Counterfeiters

İzlenen Filmler;
*The Adjustment Bureau
*Source Code
*The Counterfeiters
*Synecdoche New York (Yarıda Kaldı)



The Adjustment Bureau;
http://www.lebleb.com/images/posters/The%20Adjustment%20Bureau%20(2).jpg

"Cumhurreis olmaya giden yoldan hayatın küçük rastlantılarının aslında rastlantı değil küçük ayarlar veren garip insanların....." böyle saçma bir konusu var bu filmin. anlatsam bir noktada "ne diyor bu adam" diyeceğinize eminim. hayattaki küçük tesadüflerin tedaylarin, nasil da tüm hayatımızı bambaşka bir yere sürükleyebileceğini gösteren onlarca filmden bir tanesi. yine de insan seviyor böyle şeyleri izlemeyi. hayata "orada pandik atmasaydım bambaşka olabilirdi" diyebiliyor, filmi izledikçe. çiğdem çekirdekle izlenecek keyifli bi film..

Source Code;

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSw-3gkz-3sqz8AtvJia3Gv1c5hcuYWPDChhHP64xhfIP3kDJw2Zevts16-LgwkZOo5FBuibAxkUob5R7jaIX4GiXg_7Em0aFYKmzLQanCNynaOTQs0NQHhEDFMV6boI6kqXHe4SCqdEI/s1600/Source+Code+Movie+Poster.jpg

Groundhog Day diye bir film vardi, ya da zeyna'da zeynanın uyandigi her günü tekrar yaşadığı bir bölüm vardı hatirlar mısınız bilmem? devamlı aynı kabusu yaşamak, devamlı aynı anı yaşamayı konu alan filmler de ilginç olur diye izledim bu filmi. ibne kovboylarda da oynayan jake beyimiz bu filmde bir terorist saldiriyi önlemek için 8 dakikayi tekrar tekrar yaşayan, bilinç gezgini bir arkadaş.. bak üstüste oldu iki filmde de "ne diyor bu adam" moduna soktum kendimi ama film içinde gayet mantıklı bir şekle oturuyor bu bilinç gezme hikayesi. tam çiğdemlik bir macera. otur izle filmini, keyifli keyifli bitir.. derdi tasası, sıkıntısı hiç yok..

Der Falschers:

http://bt.eutorrents.com/imagehost/images/thecounterfeiters.jpg

Bu hafta izlediğim en müthiş film diyebilirim. 2007 yılında yapılıp o sene "yahudi soykırımını anlatan bir film" kontejyanından oskar ödüllerine davet edilmiş, davet almışken de "yabancı film dalında oskarı" alıp götürmüş. gerçek bir öyküyü biraz süsleyerek (filmde gördükleriniz süslenmiş şeyler.. midenizin almayacağı bir vahşet izlerken filmde, reelde olanların yanında çiçekler hakkında, aşk hakkında bir belgesel izliyormuş gibi kalıyor olay) ortaya "ne garip filmdi ya" dedirtecek bir film çıkartmışlar. olay ikinci dünya savaşında bir toplama kampında geçiyor. almanlarin plani, sahte ingiliz lirası basarak, ingiltere ekonomisini yok etmek. bunun için de bu işi yapabilecek, kalpazan, matbaacı, ressam ne kadar yahudi varsa topluyorlar auschwitz de. işte bu film tüm bu öyküyü anlatıyor. tüm o savaşın içinde, yaşamlarını biraz olsun uzatabilmek için, ve uzattıkları için utanarak, yaşayan insanların hayatı.. böyle bir barbarlıktan sonra hala nasıl şiir yazılabiliyor, aşk şarkıları söyleyebiliyor insanlık şaşırıyorum ben..


Pazar, Haziran 26, 2011

Ben Diktator olduğumda



Her insanın içinde iktidar tutkusu vardır. Bunu ben söylediğimde şekil olmuyor farkindayim ama size burada tiriviri bir şekilde "marki dö sad'ın bir sözü vardır" şeklinde, yok efendim "makyevelli ünlü eseri prenste şöyle der" diyerek şekil yapmak istemiyorum. oskar wild bile bir noktada "at yalanı skeyim inananı" diyen bir adamken iktidar aşkımızı irdelemek için ünlü düşünürlere sığınmayacağım..

her neyse benim de var hali hazırda bu iktidarlik, diktotarya hırsım.. şayet bir gün diktator olursam yapacağım şeyler de var arkadaş.. planlarım projelerim hazır "künefe demokratik republikasi" için.. (künefe seven birisinin kendi diktatoryasına "künefe" ismini koyabileceğini düşünüyorum.. ülke benim kim karışır arkadaş?

"ey künefe republikası!! sen ne şanlı republikasan!"

1. Her meslek dalına bir üniforma;

Her sabah işe giderken "bugun ne giysem" derdinden yorulmadın mı vatandaş? her gün "hava kapali gibi ama açabilir akşama" diye duralamadın mı? "bir gün daha giysem bunu uğraşamıcam kemer değiştirmekle" diye içinden geçirmedin mi? işte bu aşamada her iş kolu için bir üniforma tahsis ediyoruz.. öğretmensen belli giyiniorsun, doktorsan belli, taksi şöförüysen, kurumsal ofis çalışanıysan, takı tasarımcısıysan(sanırım bu gerçek bir meslek değil, kandırmayalım kendimizi) belli üniforman var. her gün onu giyiyorsun.. derdi tasasi kalmıyor.

2. Herkes için, halk için uyku saatleri;

uyudun mesela gecenin 10'unda, dünya dönmüş olmuyor mu vatandaş? o orada gündemi değiştirmiş, bu burada bişi yapmış olması seni delirtmiyor mu? sen uyurken dünyanın dönmesine sinir olmuyor musun? işte bu noktada devletlümüzün reaasi belli saatlerde uyuyacak belli saatlerde kalkacak. uyuyamayanlar da o sırada gündemi değiştirecek zerre bir şey yapmayacak. oturcak kitap okuyacak, komputer oyunu oynayacak, müzik dinleyecek.


http://www.memurlar.biz/imagecache/430143913_d4070483ed5f492c45a7fc592f7e6e99_resize_300_.jpg

3. mahkemelerde arka yazı değişecek;

bu tamamen kişisel bir tercih. "adalet mülkün temelidir" yazısını "skilmiş götün davası olmaz!" ile değiştiriyoruz. böylelikle mahkemelerin yükünün hafifleyebileceğini umuyorum.. ota boka dava açmayalim..

4. her cumartesi akşamı, bir futbol maçı;

tam 1900 da başlamakla birlikte, her cumartesi akşamı tvde bir maç gösterilecek. böylelikle insanlar arkadaslariyla dışarı çıktıklarında o rahatsız edici sessizliklerin yerini "o kadar mı be burak" lafları, "öyle vurulur mu be oğlum" zılgıtları alacak.. bir paraguay italya maçı bir bursaspor trabzonspor maçı ayarında maçlar olacak bunlar. öyle boş maçlar olmayacak..

5. 16-19 yaş arasındaki her gence "heveslerini gidermek için" zamazingo tahsisati;

evinde bir kenara birakilmiş bas gitar, fotograf makinesi, dambıl gibi tiriviri şeyler bulunmuyor mu vatandaş? illa ki bulunuyor. bir ton para verip aldığın, anangille, babangille almak için papaz olduğun ekipmanlar şimdi toz yuvası.. işte bu yüzden devletimiz üçün beşin hesabını yapmadan, gençlerimiz heveslerini alsın diye hobi eşyası kiralayacak. hevesinizi aldığınızda geri alacak. böylelikle inanılmaz bir mebla halkımızın cebinde kalacak..

6. sıhhat timleri

pazartesi sabahi otobüse bindiğinde, servise bindiğinde ter kokan adamlardan şikayetçi değil misin vatandaş.. bir numara tahsis ediyor, tak ihbar ediyorsun. biz de o adamı yıkayıp, seyyar duşlara sokup şampuanlayıp mis gibi salıyoruz topluma geri.. insanlar birden yakalanıp, seyyar duşlarda şampuanlanma korkusu ile yıkanmayı adet edinecekler! ayrıca bu timlerden uygun fiyatlarla deodorant da satın alınabilecek. döner sermayeye gidecek o para da..

7. her doktora döner sermaye;

sadece tıp doktorlarının aldığı, "döner sermayeyi", iktisat doktorası yapana da, felsefe doktorası yapana da vereceğiz vatandaş! "bizim için doktor farketmez, nefes alsın yeter!" dusturu ile insanları akademik kariyere yönlendirebileceğimizi düşünüyorum..


Yaşasın şanlı republika, yaşasın Künefe Demokratik Milleti!

Pazar, Haziran 19, 2011

profil fotografları

aşağıdaki yazıyı dört sene evvel yazmışım.. görüorum ki 4 senede bir santim ileriye gidememiş internet alemi.. esefle kınayıp başka bir blogta yazdigim bu yaziyi tekrar yayinliyorum.. belki bir şeyler değişir umuduyla...


ders calismam gerektigi icin interete girip bomboş işlerle ugrasmam bir gelenek haline geldi.. bu see de bu gelenegi, şenligi internet sitelerinde işim geregi inceledigim (ahaha işim geregi ne lan) profil fotolarina dem vurarak degerlendirmek isterim..

arkadaslarim yonja olsun,myspace,alternatip,sosyomat olsun insanlar genelde ayni tarz fotolar kullanmaktadirlar. istiyorum ki her poza bilmem neye örnek vereyim irdeleyeyim..

basliyoruz..

üstten fotograf cektirenleri cok seviyorum dostlarim.. cidden kafadan ayaga kadar her bi boku gorebiliyor.. icabinda dekolte giyiliyor

ama tiksindigim bir okta bunlarin kontrasti ile oynanmasi.. hayir kontrasti oynandigi zaman iz kafada "sanirim yüzüne vahsi yaratiklari saldirdigi icin boyle bir gizlemeye gitmis" diye dusuyoruz ki

şu renk ayarlari ile oynayanlarin gözümde "seda sayanin programinda yere düsen canerin yanina gelmeyen tülin" kadar degeri yok cok ciddiyim...

ikinci turumuz vucud bolgelerini seksi bir sekilde gosterenler.. bunlar genelde "gereksiz yerlere takilmaktan sa show room umuzu ziyaret edin"ciler..


gözleri cekenler robert deniro veya sauron misali "gözüm üzerinde" mesaji veriyorlar sanirim.. i de bu goz koyanlarin kahveregi veya kara gözlü olduklarini gormedim ben hic.. mavi veya yesil.. anlamiyorum bunu hic.. özellikle dudaklari cekenlerden cok etkileniyorum tak atiyorum mesaj "dudaklariniz cok etkileyici" diyorum ben.. rujlu olanlar daha supper

yeni gelisen bir tur de ellerinin yüzüklü fotolarini cekenler.. cok saygi duyuyorum ben..

gitarla, kemanla, ud ile, çoşkun sabah ile çekilmis foto koyanlarin ilerde bir gun erol kösenin, sahin özerin bu tur siteleri ziyaret etmesini beklediklerini dusunuyorum ben.. hayir bir insan niye elinde keman ile foto cektirsin ki yoksa?

ve ayrica çalınan bir ensturman olmasa da sadece evcil hayvanin veya birlikteliklerini



(foto6: köpekler sadık dostlarımızdır)

fotosunu cekenler de var.. bunlara sunu demek cok makul insanlar.. yani eminim bugun harun kolcak sosyomata üye olsa atiyla beraber fotosunu cektirir koyar arkadas.. harun kolcak ve atini tartisiriz biz de..


sevgilisi ile dudak dudaga fotolarii cektirenler kucaklarina yatanlar falan ayri bir vesait zaten..


(foto12: sinek (Musca domestica) sevistikten sonra tokmakcisini yer)

bunlarin "ben bu ortamdayim ama bir sevgilim var eglenmek istiyorum sadece" mesajlarini ellerim kizarana kadar alkislamak isterdim ama bence sokakta öpüsmekten baska bir farki yok bu neseli fotograflarin.. hayir olan var olmayan var.. bakin size bir animi anlaticam. ilkokul 1 siniftaydim annem sahane sucuklu ekmek yapmis yanina da muz koymus. beslenme cantam cok sahane yani.. ilkokul arkadasim musa beni dovup aldi o yemek cantasini.. tam olarak bir ornek olmadi ama insanlarin cani cekebiliyor yani..


ünlülerle fotograf cektirenler sosyomatta olmasa da myspace de baya yaygin dostlarim



(foto11=digital animasyon teknolojisi 21. yüzyilda gercek starlarin yerini şey edebilir)

ki inanir misiiz bunlara prim veren kizlar var.. yani sahsen aylincigimle (aylin aslim) cekilmis bir kac fotom olursa hemen koyacagim belki mesajlar alirim ozelden "merhaba aylin aslimi taniyanin beni de tanimasini isterim" misali..


fotograflarina efektler koyanlari cok neseli japon cizgi filmleri ile büyümüs insanlar olarak goruyorum ben. böyle yildizlar kalpler falan cok neseli cok..
ayricai yine disco ortamlarinda veya festival ortamlarinda cektirdikleri fotograflari koyanlar da var..


(foto10:hareketli bir gecenin ardindan alkolluyseniz lütfen taksiye bininiz)

yine de eglence kültürünü hatmeden, konserlere festivallere giderek nese icinde büyüyen arkadaslarimizi alkisliyorum.. inceden "manitami eglendiririm" hissiyati da sezmiyor degilim.. ayrica yine eger gittigim bir festivalse özel mesajla durtuyorum "aaa sen de woodstockta miydin ben isik kulesinin oradaydim" seklinde.. belki bir arkadaslik dogar diye bir umut işte..


discoda cilgincasina eglenirken cekilmis fotograflarin en sahaneleri muhtemelen flu olarak cikanlar



(foto9:flu fotograflar cagimizin en büyük sorunlarindan biri)

flu cika fotolari profillerine koyanlari anlamiyorum acikcasi.. asla güzel degil ki bu fotolar? hayir yie gercekleri gizleme dürtüsü var.. gerci gunahlarini aliyor olabilirim nicolai hel misali foto kameralarina yakalanmiyor olabilirler..


aynadan kendii cekenleri saymiyorum.. zira banyoda cekilen fotograflar bin kat daha güzel cikiyor.. banyonun sanatlar üzerinde bir gazlayici etkisi olduguna inaniyorum.. sarki olsun fotograf olsun hep banyoda daha güzel

cocukluk anilarini ile prim toplamaya calisanlarin "google trends" de child porn diye aratip cikan sonuclar karsisinda korkmalarini salik veriyorum.

ve işte benim en cok sevdiklerim. tatillerde ve yurt disi gezilerinde kendilerini goruntuleyenler



(foto7: eyfel kulesi sanayi devriminin sembolleriden biri olabilir..) bu abilerin "para bende varsin ali erene benzeyeyim" duruslarini ayaga kalkip alkisladigim oluyor efendiler.. hepsini birebir opmek yanaklarini mincirmak istiyorum.. hele bir de bikinili olanlar havuzda sezlongda otolarini cektirenler var ki


(foto8: yüksek mesafelerden su beton etkisi yaratabilir) onlar apayri mükemmeller..

kitsch objeleri koyanlar, seksenlerin yildizlarini yerlestirenler, cizgi film karakterlerine yonelenler ise bence cok zeki supper insanlar.. farkettiyseniz kimseyi kirmak istemedim bu yazilar boyunca herkese sevgi ile yaklastim saygi sinirlari içinde davrandim.
napabilirim ki oz büyücüsündeki aslan kadar iyi yürekli bir insanim.. yaradilisim bu..



bazi kizli olsun erkekli olsun edepsizler var ki onlari anlamam asla mümkün degil.. türk olanlari su sekilde;


(foto:3 fika göstermek)
yabanci olanlari veya yabanci ozentiligi icinde olanlari (genelde kizlar)


(foto:4 ciplak silah serilerinde ultra bir esprisi yapilmisti bunun.. ehliyet kursunda bir ablaya ögretiyorlardi bu hareketi cekmeyi)
bunlara akil sir erdirmek mümkün degil.. hakki bulut'un cocugunun hakki bulutu aglatmasi gibi uzuyorlar beni.. kardesim madem hareket cekeceksin koyma fotonu.. ne bileyim ayhan ışık koy, clark gable koy..

bu ölü adam üzerinden prim yapanlari baska bir arkadasim irdelemisti zaten..

ilk yayinlandiginda 6 puan almisti bu ahkam entry her neyse.. ayni puani istiyorum lan.. pls ltf tsk..




(foto14:ninjalik babadan ogula gecer)

özellikle ögrenciligi yemis bitirmis işe girmis ne bileyim dedektif olmus skuba dalgici olmus kesim kendilerini işte gostermek icin can atiyorlar.. yani itfaiyeci ve polis üniformalari icinde insan gordugumu hatirlarim ben.. çok basarili bişi bence.. insanlar kendi mesleklerini belirtsinler.. bugun bir hemsire gelse buraya hemsire uniformasi icinde fileli beyaz corapli fotosunu koysa "selam ben yakisikli komik zeki bir insanim bir tanisma bulusmasina ne dersiniz?" diye mesaj atmassam namerdim (silah çıktıgından beri tam olarak)


(foto14:kagitlarin arka arkaya hizli gecirilmesi ile cizgi film olusabilir.. bazen olusmaz. mantikli resimler olmali)

southpark karakerlerini (ki bu hakketten bir donem boyleydim. tişortum falan var cantam da ayni.. saclarimi kestim artik bakmasi zor oluyor bir baris manco degiliz sonucta) profillerine koyanlardan tiksiniyorum. ilk baslarda sempatik gelmis olabilir.. yapmis olabiliriz yani gülmüsüz etmisiz.. ama artik o kadar siradan ki.. bunun yerine bence kendinizi karagozden bir karaktere benzetebilirsiniz..


(foto13:ayaga genelde düsmanlar bakar)

conversin olayini biri bana anlatabilirse delirecegim sevincten aklimi oynatacagim.. niye bir insan kendi ayaginin özellikle converse giymis ayaginin fotografini ceker ki? hayir converse bir sinifin sembolu olsa anlayacagim.. emocusu da tikiside bakkali da martin mekılayi da hepsi converse giyior.. muhtemelen "sevdigimi yuruturum" manali bir acilim.. emin degilim bilemiyorum.. en cok bunu anlayamiyorum su hayatta.. yalan soyledim baska anlayamadigim seyler var.


(foto16:gençler sınavlarin stresini seviyeli muhabbetlerle atiyorlar)

böyle parti ortamlari olsun, disko olsu, muhabbet olsun ama daha cok sosyomat zirvesi olsun oralara akan insalarin goguslerinde etiketlerle cektirdikleri fotolar abicim bunnar.. valla yorum yapmaya üsendim.. en asil duygunun insanlaridir (hayir ben hala olay yerinin parmakla gosterilmesine gülüyorum)

tamam dövme dedigin hadise eninde sonunda sov amaclidir. kimse dovmeyi kendisine kalsin diye yaptirmaz fakat internet sitelerinde avatara koymak cok garip ve hatta komik olabiliyor


(foto17:sol elimizde 5 parmak vardır fakat beşi de birbirine benzemez)

bir kere bana pek bir heyecan katmiyor bu dovme tutumu.. dovmeli dombili arkadaslari bildigimde veya dovmeli akıl yoksunu arkadaslari bildigimden. ama yine de ozellikle benim yaptıgım gibi yazılı mesajlı dovmelerde bir feedback alabiliyorsunuz sanirim.. "pardon orada ne yazıyor. cok yakısmıs dovme" seklinde..
dovme yapılmasına simdilik karsı biri olarak (tamamen maddi yonlerden ayrica abdest tutmuyor deyip bir taksici edasi ile yaklasayim konuya) avatara dovme koymak cok gereksizdir. beybe gereksizdir..

Pazartesi, Haziran 13, 2011

balkon konuşması

http://www.gazetevan.com/images_up/balkon-konusmasi-izle.jpg

dışardan gelen sesler iyiden iyiye artmaya başlamıştı. ses geçirmesin diye onca para verdiği pimapen dışarısının sesini neredeyse komple içeri alıyordu. bir adam seçim zaferini bangır bangır kutlarken o çayının üstüne çay kaşığını koymuş, "sabahtan beri içiyoruz yeter artık" diyip gülümsemişti. keyfi yerindeydi. birazdan balkona çıkıp dışardaki halka açıklama yapacaktı. o sırada telefonu çaldı. arayan dayısıydı

"sen arayıp sormuyorsun ama ben arayayım dedim." diye açtı başladı dayısı. "tebrikler yeğen, bak dayını dinledin nerelerdesin" diye de olayı bağladı. dayısının tüm bu haytalığına rağmen, seviyordu yine onu. okeyde 5000lirayi bakkala kaptırdığı zaman kızmıştı bir ara ama sonuçta dayıydı..

telefonu kapadıktan sonra etrafındakilere baktı. "şimdi şöyle bir soğuk bira olacaktı" dedi içinden ama tövbe etti hemen. tüm yaşamı boyunca münafıkların eğlenceleri kıskanmıştı zaten. ve kıskandığı için de haset yapmıştı. şarap tokuşturmayı, şampanya patlatmayı çok etkileyici buluyordu ama yapamazdi. o yapamadiği için diğerleri de yapmamalıydı..

"hadi" dedi "zengin kalkışı yapalım". balkon penceresi açılır açılmaz bir gürültü yükseldi dışardan. onca senedir bunu yapiyordu ama hala heyecanlanıyordu. "zaten her seferinde heyecanlanmasan bu iş yapilmaz" dedi içinden sonra "tırt tiyatrocu gibi konustum ha" diyerek güldü kendi kendine.


http://m.friendfeed-media.com/1c006fb98fc4f32726c730dbbf44e826c50d12b1

ilk adımı atmıştı ki corabinin ıslandığını farketti. emineye "oldu mu bu şimdi?" diye baktı.. "çok tozluydu bey sen de çıkacaksın diye yıkattırdım" diyebildi sadece karısı. üzülmüştü. karısının üzülmesi onu da üzmüştü. yanda duvara dayanmış bir çift malibu terligi buldu. ayagina geçirdi. ve mikrofona doğru yürüdü. seçimi kazanmıştı ama ıslak çorapları onu rahatsız ediyordu...

Cumartesi, Haziran 11, 2011

haftanın şarkısı 71 : aptal






garip bir bokluk var üzerimde. kendimi kimsenin sahiplenmek istemediği bir kristal kurukafa gibi hissediorum. (şu noktada kendi kendime kafami karıştırdım.. hangi manyak kendisini kristal bir kafatasi gibi hisseder ki? börtü olarak hisset böcek olarak hisset arkadaş bu ne delilik)

şöyle ki son zamanlarda tanıdığım ve önem verdiğim 2 kadindan ikisi de kendi sözcükleri ile beni "mükemmel" "harika" "işte budur" buldular ama hiç birisi de almadı kendisine.. o çekim, o istek hissedilmemiş.. işte tam bu noktada kristal kafatasina geliyoruz, mükemmeldir işçiliği, harika gözükür, ama kimse evinin salonunda kristal bir kafatasi bulundurmak istemez..

kızların bu "tutku" peşinde koşma hadiselerinin bir noktada (ki o nokta 32 yaş olabilir) sona erecegini düşünüyorum.. yani allah aşkina kim tutku ile, çekicilik ile devam edebilir ki yaşamına? kaldı ki 65 yaşındaki bir kadına 70 yaşında bir adam olarak çekici gelmek istemem ben. o noktada işte "işte budur" olmak hoş olabilir ama şimdi değil işte.. üzülüyor insan. bu kadar iyi olup da, istenmemek üzüyor adami. ha tabi kaçan kovalanir dusturuyla, 4s kuralıyla bir şekilde atlatılabilir bu. kötü davranabilirsin değerince, kolay ulaşilabilir olmaz, gizemli durursun. ama istemiyorum ben artık o tarz oyunları. buyum işte. istedim mi istiyorum (çizdim mi bir kalemde..)

eskiden böyle değildi ama. pat pat aşık olurdu kadınlar. öyle devam edecek sanıyordum her şey. aşık olunacagim çok sevilecegim, seni seviyorum diye fisildancak kulagima. ama olmadi. değişti birden herşey. umarim "çekici" bulmayan güzel kizlar da bir noktada pişman olmazlar, "bir zamanlar iyi bi adam istedi beni" diye üzülmezler.. (kibirim öldürcek beni)

Pazar, Haziran 05, 2011

haftanın şarkısı 70 : train song





tvnin başında oturup son derece gereksiz şeyler izlerken birden reklamlarda bu üstteki şarkı çalmaya başladı. şarkıyı biliyordum da hiç öyle dikkat etmemiştim. büyü gibi sihir gibi geldi tüm o reklamvari dünyanın içinde.. sonra şarkıyı buraya koyayım haftanın şarkısı yapayim derken türlü hayallere daldım..

trenler hiç eskiden olduğu gibi romantik şeyler değil artik. hızlı tren, hızlandırılmış tren derken tüm o tren garlarının ayrılış ve kavuşma hikayeleri yokolup gidiyor. dünya hızlanırken kimse hayati yaşamaya firsati olmuyor. insanların günler süren, haftalar süren yolculukları içersinde hiç bir halt yapmadan sadece kendileriyle ve etrafla başbaşa kaldığı günler yok olduğundan beri trenler romantik, ugruna model yapilan, şarkılar düzülen şeyler değil. kim metro hakkinda, tgv hakkinda bir şarkı yazar ki zaten?

dediğim gibi hayat hızlandıkça, bir yerden bir yere çabucak gittikçe, ve sevdiklerimizle irtibati kesmedikçe hayati yaşamayı unutuyoruz. kendimizi dinlemeyi, uzaktaki dağlara bakmayı bir nevi küçük sunay akınlar olmayı bıraktık. hayat bu kadar hızlı olmamalı, bir yerden bir yere gitmek bu kadar kolay, sevdiğinle iletişime geçmek bu kadar basit olmamalı..

belki o zaman tekrar mutlu oluruz..

Çarşamba, Haziran 01, 2011

bezelye


bezelyeden o kadar nefret ediyorum ki, vucudum bezelye yediğinde onu mikrop sanıp saldırıya geçiyor ve ateşim yükseliyor.. haklı ama. bu bezelye dünyanın en abartilmis besinlerinden bir tanesidir.. o kadar fazla yemegin icinde bulunmasini ben vicdanima yediremiyorum. bir bezelyenin bir sekilde benim rus salatamda, kumpirimde, pizzamda,pilavimda olmasina yüregim dayanmiyor..

botanikte meyve olarak tanimlanan bu piç kurulari, yemeklerde sebze mahayitinde kullanılmakta.. sanırım bu türlü mutfaklarda türlü yere sahip olmasinin nedenini insan oglunun mutfagina en erken giren sebzelerden biri olmasina bagli. "selamun aleyküm, biz asurlariz ve orta asyadan geliyoruz, tarim diye bir şey bulduk bakin bu da bezelye!" demis adamlar resmen.. bismillah bezelye bulunmus. öyle arsiz, öyle dandik bir besin anlayacagiz. çat diye evcillestirilmis..

bugun topraga ekseniz, 60 gün sonra "toplayin beni" diye bagiracak bu yuvarlak şeyler, 7 li gruplar halinde kozalarinda durmakta ve insan oglunun bogazindan gecerek onlarin insulin salgilamasina neden olmaktadirlar.. zamanında şeker in şimdiki gibi kolay elde edilebilir bir şey olmamasi, bu yaratiklarin alenen insan irkina garezi olan ve onlari düşük şeker şokuna sokup öldürmeye calisan canlilar oldugu kanısına ulastiriyor beni. ama işte sen bu haini, bu namussuzu al mutfaginin olmazsa olmazi, her yemege katilasi bir bakliyati haline sok.. yazıklar olsun!

hoş 1600lerde bi ara ingiltere ve fransada bu yeşil katilleri cig olarak yemek "deliligin ve moda'nin sembolu" olmus. ne kadar barok, ne kadar bohem varsa ellerinde torba torba bezelyeler ile dolanmislar icabinda birbirlerine fiske ile bezelye atar olmuslar.. şükür ki bu moda bir noktadan sonra insan oglunun "ne yapiyoruz arkadas biz! maymun muyuz?" diye kendisini sorgulamasi ile sona ermis.

ama tüm bu bezelye yeme modasina imrenen, ama rahip oldugu icin gencligini doyasiya yasayamayan mendel gizli gizli bezelye yerken, birden deney yapmaya baslamis, ve bugun "gen" diye dabir ettigimiz kücük mini minnacik sevgi parcalarini bulmustur.. buradan bile bezelye denen yaratigin insanoglunun katli için üretilmis bir besin oldugunu gorebiliriz! bugun genler bulunmasa, ari irk konusunda bir muhabbet donmese ikinci dünya savasinda o kadar insan ölür müydü efendiler! sorarim size!!

yani benim kumpirimin, pilavimin, pizza'min tadini bozmasi bi yana insanliga da kast etmis bir canlidir bezelye.. hatta kampanya da yapicam anasini satiim "let's kick peas out of cousins" yetti be!