Pazar, Ocak 25, 2015

Piyale Paşa

Şehrin orta yerinde işlek, kimsenin durmaya vaktinin olmadığı caddelerin, otoyolların hemen yanı başında herkesin yoldan geçerken gördüğü ama kimsenin işi yoksa uğramadığı semtler vardır... Oradadır, şehrin tam ortasındadır ama uzaktır insanlara, durup ince şeyleri düşünmeye vakti olmayan meşgul insanlara...



İstanbul’da, Galata köprüsünden, Taksim’e tırmanırken, yani Beyoğlu’nun hemen altında yürüme mesafesinde, yani Nişantaşı’nın dibinde, yani Kasımpaşa’da herkesin anayoldan görüp de “Piyale Paşa Camii bu” dediği ama kimsenin gitmediği bir caminin etrafındaki Piyalepaşa semti de bu kendi başına yaşayan semtlerden biri.

1500’lü yıllarda, denizcilikteki zaferlerden kazandıklarıyla “Mimar Sinan göçüp gitmeden ben de bi cami yaptırayım da hayrolsun, ölmüşlerime dua edilsin” diyerek yaptırmış ve adını vermiş büyük Kaptan-ı Derya Piyale Paşa bu camiye. Sonrasında bilhassa sabah namazında uykusundan uyanıp da bu güzel camiye gitmesi zor gelenler, caminin etrafına birer birer evler kondurmuşlar. Git gel zaman koca bir semte dönüşmüş Piyale Paşa Camii’nin etrafı. Biraz unutulmuş sonrasinda, biraz sahipsiz kalmış. Şehrin orta yerinde sahip çıkmamış kimse, etrafındaki şehir genişlerken o git gide gözlerden daha uzak kalmış. Oysa ki ne çok ihtiyacı var yeni bir nefese. 


Yeni yerleşim yerlerinin, yeni şehirlerin birer birer kurulduğu bir coğrafyada dile kolay 500 senelik bir semt olmak, 500 senelik sevdaları, özlemleri, kızgınlıkları, sevinçleri ve çoşkuları barındırmak. Ne gariptir kim bilir adımlarından yorduğun sokakları senden önce nice insanın yorduğunu bilmenin garip hissiyatıyla yaşamak, şehrin gürültüsü yukardayken, herkesin bakıp geçtiği sırlara muvaffak olmak.





Üstelik mesela büyüdüysen kahvede seni yakalayıp semtin tarihini sanki oradaymış gibi anlatan amcalarla, bakkal dükkana hasbelkader giren yabancı müşteriye “tabi yahu na buradan yürütmüş Fatih gemileri. O zaman bizim arsa varmış burda” diye anlattığına tanık olduysan ve kimseciklerin sokakta olmadığı bir yaz günü, Haliç’e bakan bir duvarın üstüne oturup karpuz yerken mesela anlatıyorsa çocuklar Fatih’in gemileri tam da Piyalepaşa’nın üzerinden nasıl yürüttüğünü yani semt sizden önce de varsa, yani herkesten önce varsa, varsın o bilmemkaç katlı binalar bir kenarda dursun der insan.

Bir insanı insan yapan mahallesidir, semtidir aslında. Yürürken balkonlardan sarkan sepetlere kafası vurmuş insanlardan ne zarar gelir ki hem? Yılların yoğurduğu sokaklardan, nesillerin yürüdüğü kaldırımlardan kötü insan çıkar mıymış hiç?