Pazar, Mayıs 31, 2009

200


200. izleyici konusunda hayallerim vardi aslinda. citi piti bir hanım kizimiz 200. izleyici olacakti.. ya da ne bileyim boyle bir van gogh tablosu kivaminda bir avatari olan arkadas olacakti ama olmadi.. kismet.. "infaz" adli deliganli arkadasimi 200. izleyicim olduğu icin bir adet kelebekli toka ile ödüllendirmek isterim.. (dedim ya kız olacağını umut etmiş, ona göre davranmıştım) maile adresini atarsa da gönderirim kelebekli tokasını. artık ne yapar tokayla bilemiyorum..

Cumartesi, Mayıs 30, 2009

Hatfanın şarkısı #23




sabahleyin uyandim nasıl başım ağrıyor. sabah uyanip da başım ağrıdığında dünyadan nefret ediyorum. bu dünyayı mahvetmeye çalışan kaçkın bilim adamlarının devamli olarak sabah uyandiklarinda başlarının ağrıdığını düşünüyorum hatta. böyle bir deneyim ile insan iyi biri olamaz. olmamali da. bazen böyle günlerde eğer yağmur yağıyorsa, çatıya çıkıyorum, üstümü çıkartıp dizlerimin üstüne çöküp kollarımı iki yana açıp "hayııııııııır" diye bağırıyorum. zira katlanılabilir bir durum değil.. (bu çatıya çıkma konusunda yalan konuştum)

böyle durumlarda genelde "çay içmedim ondan" çözümü devreye giriyor. hakketten yaz vakti diye ne kahve ne çay tüketiyordum. kafein eksikliğinin bu tarz bir baş ağrısına neden olmasını ben sacma buluyorum acikcasi. kafein olsam, kendimi kafein yerine koysam bobrekleri bilemedin karacigeri agritirdim. beyinden cok bişi beklemezdim istemezdim. ama işte her madde benim kadar akilli degil.

velhasil birkaç yudum kahvenin ardından kendime gelirken bu şarkı çalmaya başladı birden. önce sağdan sonra soldan. bana big lebowskide duydugumdan beri "sikim taşagima denk" manasinda bir şarkı olarak gelir zaten. "kiloyla derdim ama cok da takmiyorum anasini satiim" manasini icerir sanki. zaten sarkiyi soyleyen kenny roger's da bu tarz tek bir sarki yapmistir. geri kalani cidden kötü countrydir. demek ki adam boyle bir modern çağ peygamberliğini kaldıramamiş, bir neil young olamamış içten içe..

Cuma, Mayıs 29, 2009

aldatılıyorsun ama ilişkiye devam da ediyorsun

gece gece arkadasla konusuyoruz. kendisi bir godoş bir geniş. anlatamam size. sevgilisi bunu aldatiyor ama bu bana mısın demiyor. verdim ayarı tabi "vay efendim senin yaptığını alman bile yapmaz ki onlar buyur karımı mutlu et diyolarmış" dedim.. ama sonra bana hoş olmayan kelimeler kullandı. ben de "tamam dostum ama boyle konusmasan iyi olur" dedim. sonra da engelledim..

ama insan düşünüyor tabi.. haklı olabilir. nasil ki kadinlarin icine su serpme cümlesi "erkek dogasi tek esli degildir" ise erkeklerin yüregine su serpme hikayesi de "tensel çekime kapıldım"dir.. "haaa duygusal bir sey degilmis, bir anlik bir tensel cekimmis oley askim seviyorum seni.." derken bulursunuz kendinizi bir anda.. aldım verdim dunyasinda, getirileri ile goturuleri ile devam etmektir aldatildigini bilerek ilişkiye devam etmek..

zira bir erkegin, bir kadinla olmasi daha cok ticari yatirim yapmak gibidir.. erkek bekler ki hikaye soyle olsun;

ilişkinin yil donumunde alinan kolye 50 ytl
dogum gununde alinan ipod shuffle 100 ytl
"baktikca beni hatirlarsin" diyerek alinan 37 ekran tv 350 ytl/10 ay

mutluluk.... paha bicilmez..

oysa ki aldatma hadisesi devreye girdiginde birden hesaplar yapilmaya baslar;
ilişkinin yil donumunde alinan kolye... acaba boynunda miydi sevisirken?
dogum gününde alinan ipod shuffle... onun msn'den gonderdigi sarkilari atmistir buna
"baktikca beni hatirlasin diyerek alinan televizyon... daha taksitleri bitmedi..

yine de seviyorum lan!!!.... orospu....

bu sartlar altinda kiz gelip, ciddi bi tensel cekim oldugu iddiasinda bulunursa, bir daha olmayacagina dair binlerce soz verirse, devam ediyorsunuz.. yapacak bir sey olmuyor.. ama aldatip da, geri donen kizlarimiza şekil olsun diye soylemeliyim ki, erkek adam devamli olarak intikam yolu ariyor "bu da benim tensel cekimimdi anasini satiim" diyor bi noktada..

bu arada evet nuhun gemisine mangal koyuyorlar!

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

Bronzlaşmada Fedon Eşiği


En nihayetinde süt beyazı bi insanim. kücükten beri de bu süt beyazı olma işini pek sevmişimdir. içimde gizli bir w.a.s.p. mi var, gizli örgütlere illuminatiye katilma hayali ile mi yanip tutuşuyorum bilmiyorum ama dediğim gibi süt beyazı olma işini sevdim..

amma lakin tüylenince ve hatta tüyler beyazlasmaya baslayinca iflit olmaya basladim ben. kücükken iyi de yaslaninca hafiften biraz bronzlasmak gerekiyor.. hem 50 yasina geldigimde "taverna müziginin prensi" olarak anilmayi gercekten istiyorum. böyle bir kariyer hedefim var.. (75 yasinda ise undead olmayi planliyorum ve mahallenin cocuklarini bubilibupki yaparak korkutmak istiyorum!!)

konuya dönersek; simdi bronzlasma diyince bir duralamak gerek.. bir türk erkeginin, bir beyaz akdenizlinin ancak ve ancak fedon kadar bronzlasabilecegine inaniyorum. o büyük bir kistas. yani bir fedon degeri var işte.. 0 olunca fedon kadar esmer oluyorsunuz. mesela ben su anda "pinar beyaz" kivamindaki tenim ile -7 fedon'um.. esmeray misal +5 fedon, colin kazim +3 fedon, morgan freeman +7 fedon..

bu ölcekte degerlendirilmek istiyorum ben bu yaz. "ben valla esmer erkek seviyorum" diyen kizlara verebilecegim en samimi yanit 0 fedon.. yapabilecegim bir şey yok... o bir eşik... kızlar böyle net olsun bence. boşu boşuna esmerleşmeyelim... ahanda yukari fotosunu koydum fedonun.. ona baka baka lütfen!

Salı, Mayıs 26, 2009

halı saha


ben de isterdim arkadaslarimla cuma geceleri bulusup golf oynamayi.. elimizde purolar "haha demek sen hisseleri alinca öyle oldu ahaha ne komik yahu" diye muhabbet edelim.. ben de isterdim ki elimizde sopalar atlarin üzerinde polo oynayalim attigimiz her golden sonra saha kenarinda oturan galler prensesine "sana da boyle aticam aksama" diye bakayim..

ama ah dostlarim, ah divanelerim.. olmuyor.. tesis yok bilmem ne yok bahanesine siginmak istemezdim ama hakket tesis yok.. yani bugun bir formayi dükkanindan 45 milyona isportadan 20 milyona alabilirken sifir bir at almanin bedeli milyarlarla basliyor.. cok afedersiniz de ben o milyar verdigim ati arkadas ortamina da getirmem.. poposuna bişiler sokarlar, cizerler üzülürüm..

golf desen uzun upuzun arazi gerek.. o da ayri zor.. hem bir kere delikanli adama ufacik topa vurmak, onu hor gormek yakismaz.. bayrak, ataturk fotosu ve kucuk top.. bunlar milli degerler..

her neyse lafin özü hali sahadan baska sipor yapma şeyimiz olmadigindan biz öyle..

Cumartesi, Mayıs 23, 2009

haftanın şarkısı #22




rüyamda 84 yaşında bir delikanliydim. 30 sene evvel yürümeyi bırakmıştım, bir şekilde hayata devam ediyordum. izmir yıkılmıştı ve yanımda 4-5 kişiyle birlikte liman tarafından sahilden alsancağa giriyorduk. ölmekten korkuyordum allah biliyor, ölmek istemiyordum. "benim gibi adamlar 1000 sene yaşamalı" diyordum zorba gibi. o sirada telefonum caldi zaten "hayat sorunlar yaşama sanatıdır.. hayat boyunca sorunlarla karşılaşırız ve sorun oluruz bizzat" diyen zorba'nın müzikleri ile.

hem:

bu karasızlık geçitini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testisini,
bu hile otlarının dikilmiş bulunduğu tarlayı, bu cehennemimn giriş yerini,
bu kurnazlık taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri,
ölümlüleri dünyaya bağlayan zinciri: kadını kim yarattı?


"ne makine şu insan be , içine ekmek , şarap , balık , turp koyuyorsun, iç çekmeleri , gülüşler ve düşler çıkıyor. imalathane! sanırım beynimizde konuşan bir sinema var"


bana gelince.. ben öldüğümde, arkadaşlarımın benim için döktükleri tek damla göz yaşlarının rakı bardağına düşmesini isterim. bana akıtılan göz yaşı ile rakıların beyazlamasını!

Kitsch

Bu günden sonra "kitsch" kelimesinin anlami tam olarak bu "mardan palace" denilen yerdir gözümde.. o kadar para yatiriyorsun bi otele, o kadar şekil yapiorsun ama altın renginden, altindan, oryantel desenlerden kaçamayarak, bu kadar zevksizliğe imzanı atıyorsun. ne garip. şahsen ben bu otelde kalabilecek kadar zengin olsam, giderdim burj el arabda kalirdim. zira konsept aynı niye dandigine para vereyim ki? allaşkına yukardaki odayı beğenip "allahim burada kalmalıyım" diyecek olan var mı içinizde? kadife bordo koltuklarda büyüdüm ben mesela. o siradan. yatak siradan yerdeki halı siradan. bizim evden farkı yok yahu buranin..

insanlar para kazanacağım derken, zevk kazanmadan büyüyorlar. sonra zengin olup böyle zevksizlik abidesi şelyere imza atiyorlar..

sırf bu yüzden sınıf atlamaya karşıyım aslında. sınıf atlayan, yeni zengin olan birisinin zevkli olmasina imkan yok. zira diyorum ya eğer hile hurda ile o parayı yapmamışsa, çalışmış demektir ve o arada da hiç bir beğeni edinememiş demektir. taaa "kaynanalar" dizisinden beri bilinen bir şey bu.. ki şehirlerde 80li yillarda inşa edilen tüm binaların bu kadar zevksiz olmasının nedeni de bu kanımca. zira o binaların muteahhitleri de bir şekilde sonradan zengin olan insanlardı. Oysa eskiden öylemiymiş. Sınıf atlamak acaip zormuş. O binaları inşa edecek adamların da para kazanmaya vakit harcamak gibi bi dertleri yokmuş. Doğuştan zengin olunca insan kendisini sanata verebiliyor. Öyle olunca da gelsin pangaltıdaki apartmanlar, gitsin beyoğlundaki apartmanlar..

velhasil bu sonradan görmelerin otelinde kalacağıma, çiçek pasajında bir duble rakı içerim. benden bahtiyarı olmaz orada!

Cuma, Mayıs 22, 2009

Şov Devam Etmeli

şarkidaki kullanım anlami ile, gercek yaşamda kullandigimiz versiyonu birbirine neredeyse taban tabana zıttırlar.. şarkida freddy mercury, "ölüyor olabilir, ölecek olabilir, umrumda değil, buradayim, icabinda burada ölecegim ama şov devam edecek" der.. buna bir itirazimiz yok.. mükemmel bir karakter, mükemmel bir insanlik.. şahsen benim de arzuladigim, benim de kendime istedigim son bu şekilde. şov bir şekilde devam ederken, yok olmak..

ikinci anlamı ise "her şeye ragmen şov devam etmelidir" ki gerçek anlamı budur aslında. yani bu kelamın bulunuş amacı tamamen bu ikinci anlamdır.. "ne olursa olsun, başınıza ne gelirse gelsin şov devam etmeli.." pek masumca gözüküyor aslinda.. evet şov devam etmeli. biz yaşıyoruz falan filan.. ama şöyle de ifade edebiliyorum ben bu lafi "aman ha sakin yaşamından uzaklaşma, çalışmaya, harcamaya, yemeye, üremeye devam et.. devam et ki bir şekilde çark dönsün" kendi kelimelerimiz ile hadiseyi anlattığımızda pek sevimli olmuyormuş degil mi? (ilk okulda "haydi simdi kendi cümlelerinizle anlatın" dediklerinde bunu hayal etmemişlerdi sanırım)

bu haliyle feci kapitalist bir söyleme dönüsüyor.. şov devam eder, kimse üretimden düşmez.. deprem olur, binlerce insan ölür.. ama şov devam eder.. otomobiller üretilir.. uygar dünya bunu ister çünkü. uygar dünya hiç bir seyin durmamasını, devinimini var oluşuna şart koşmuştur. zira dünya bile duran bir aygit değildir.. döner, döner, döner.. durmaz asla..

oysa niye devam etmeli ki? doğu kültürlerinde devam ediyor mu şov? hayır.. hindistanda birisi öldüğü zaman ailesi, kendilerini 2 hafta süresince bir odaya kapatırlar. kısıtlı yemek yerler, ihtiyaclarını yapmak için odadan çıkarlar sadece.. şov devam mevam etmez. gitmiştir.. babalari, anneleri, kardeşleri.. yakınlari. sikip atarlar şovu. devam etmesinin anlamını idrak edemezler çünkü.. belki evren kendileri etrafinda dönmüyordur ama, hayatları onların etrafında dönüyordur. ve hayatlarından birisi eksildigi zaman, dönmenin devam etme amacını kestiremezler.. "sikerim dünyasını da, şovunu daaa, insanlarını da" diyerek çekilirker köşeye.. hakeza zamanında, mısırlıların "tüm eşraf" ile birlikte gömülmeleri de bu düsturun neticesidir.. hayat bitmistir yahu. en azından bilinen hayat bitmiştir. bambaşka bir hayata adım atmıştır insan. artık yaptığı hiç bir seyi babasına gösteremeyecektir belki.. uyandığında üstünün örtüldüğünü gördügünde bunu annesinden baskasının yaptıgını düsünmesi gerekecektir. uyumadan önce kime öpücük verecegi bilemez.. böyle mi devam etmeli hayat? böyle mi devam etmeli şov?

eh sikeyim o şovu..

Salı, Mayıs 19, 2009

Dil Yarası

Orhan Gencebay Dil Yarası Orjinal Klibi
kralorhangencebaycom tarafından gönderilen video

bu sarkiyi orhan baba "div yavağsi div yavaaasi en aci yavaa imiss" diye soyleseydi bence daha samimi olabilirdi. boyle pek gercekci durmuor.."tamam eyvallah orhan baba da, hic dilin yaraymis gibi soylemiorsun sarkiyi, masallah r ler bile sahane yerinde, adam mi sikiosun?" diyen vardir na buraya yaziorum.

hazır yeri gelmişken orhan gencebay'dan bahsetmeli bir kez daha.. dün okan bayulgen'in ntvdeki programinda konuktu. yine dim dik, yine fişşek gibi..

babamızın internette dolasan albümlerini falan toplarsanız yaklası 60 album elde edebiliyorsunuz.. ve farkediyorsunuz ki ipod'unuzdaki 60 albüm orhan gencebay calismasi belki de orhan gencebayin kendisinde bile yok.. bu saskinligi atlattiktan hemen sonra "ulan aslinda 10 albüme sigarmis be" diyebiliyorsunuz.. sahsen ben dedim.. 2 albümde bir basmis "kaderimin bir oyunu mu bu" vermis alttan "gonul firtinasi"nı.. bir de orhan baba hakket cakal bir insan oldugu icin, hit sarkilar yerine, hit olmayan b sidelari basiyor hel albüme.. nasıl olsa hit degil, "bas gitsin yeni sarki gibi dinlesinler" ayagina mi yapti bilmiyorum.. ama yakistiramadim ben orhan gencebay'a bu hoyratligi..

ayrıca her albümde "enstrumantel" sıkıntısı yasanmis.. 2 albümde bir ensturmantel sarki var ama isimleri "istirmantel","insturmantal","enstromantel" olarak degisiklik gostermekte.. tam bir koordinasyon yok.. degisik degisik.. eglenceli aslen..

bununla birlikte best of albümleri, cidden hayatimda dinledigim en kotu best oflar.. güzelim sarkilari, bilgisayara sokmuslar, arkaya orga kayitli tempolardan birisini basmislar falan.. kotu.. resmen birisinin orjinal kayitlari alip, temizleyip remastered kivaminda sunmasi gerek halka.. o fuzz pedalli, elektro sazlari dinlemek, o orhan gencebay sitar'ini takip etmek sahane olacaktir..

orhan baba burayi okuyorsa (ki okuyor olabilir) ricam budur.. o kayitlari, o temiz kayitlari, bir saz, iki keman, bir bas gitardan olusan kayitlari istiyoruz.. onlar cok daha sahane..

ha orjinalin ama kayit kalitesinin kotu oldugu best oflar yok degil, ama onlarda da sarkilar tekrarlaniyor, birinde olan sarki digerinde de var falan filan.. yine de bunlar icin
(bkz: kaderimin bir oyunu)
(bkz: musalla tası)
(bkz: bir teselli ver) ( hepsi harika müzik etiketi ile cikmistir.. harika müzik.. harika müzik.. unkapani hanı, 2. kat merdivenlerden cikinca hemen solda.. harika müzik.. harika müzik...)

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

Türkan Saylan


bir kız doğar doğudaki bir köyde... kızıl saçlı, gözleri ışıltılı... babası onu okula gönderir... büyür kocaman kadın olur... hatta belki doktor olur... cüzzamla değil de başka bir şeyle savaşır.. belki adı türkandır.. belki ölmez türkan saylan?

Pazar, Mayıs 17, 2009

2010 eurovision


girse kazanir!! norveçliden nesi eksik. hem bizimki daha çok javier bardem e benziyor. brad pitt e karşı javier bardem. hell yeah

Eurovision'da seçim skandalı


Onca güzel kadının arasında, onca mükemmel vucut arasindan, onca süper seksi dansın arasından şu sapın seçilmesini ben skandaldan öte bir şey olarak algılayamıyorum. yazıklar olsun avrupaya yazıklar olsun zevkinize.. biz seçesiniz diye en seksi vatandaşlarımızdan birini gönderelim siz tüysüz oğlanı seçin.. yazıklar olsun. bir kere değil bin kere!

o degil de simdi kendimizi kandirmayalim ki, bu sarkiyi soyleyen arkadas sarkisinin orta yerlerinde birden girtlaktan "keci sesi" cikarir gibi, bozlak soyler gibi "me e e e e e" gibi titreyen bir ses cikartabiliyor.. simdi bu sesi `neşet ertas` ne bileyim efendim `izzet altinmeşe` cikartinca "iy ne kadar banal" ama aleksandır cikartinca "uuw ne kadar şirin ne kadar seksi" yapmayin arkadaslar! ikili oynamayin.. izzet altinmeşeyi de sevin! şu soyledigi fairy tale'in aranjmanlarını al "oy dügümelli" ye koy aynı olur yeminle!

Cumartesi, Mayıs 16, 2009

en büyük ahlaksızlık ahlaklı olmaktır


yukardaki söz marque de sade'a ait. adam o devirden (1700 civari) bunu algilayan acaip bi adam. bay sade diyor ki "bir insan ahlaksız bulduğu şeyleri çok istediği anda, o şeylerden korkar ve onların karşısında olur".. tamam yalan söyledim marque de sade demiyor bunlari. alenen ben diyorum ama "benim bir sözüm var" diye anlatsam kimse iplemeyeceginden sade dedim.. kusura bakmayın gari..

ki hakket öyledir hadise.. mesela neredeyse tüm homofobik insanlar bir şekilde gizli eşcinsellerdir. ki bunu javier bardem "before night falls" filminde acaip süper bir şekilde anlatmisti. cuba'nın ünlü tanınmış bir yazarıdır bardem, sonra fidel arkadaslari ile birlikte devrim yapinca mahkumlar ve gaylere karsi bir öteleme uygulanmıs ve gayler hapise atilmistir. tüm bu işi yapan bir subay vardir. gayleri doven onlarin agzina sican eden. ama sonra goruruz ki o gay subay bir sekilde pompalatmaktadir (bu laf olmadı sanirim)

sadece boyle ekstrem durumlar da söz konusu degil bu dediklerim. mesela azcik bi cinsellikte "ya ben bu sekilde konusulmasindan hoslanmiyorum" diyen kizlar (hatta kiz kiza muhabbetlerde bile) yasayabileceginiz en fantastik anlari size yasatabilirler ki sizin bile yanaklariniz kizarabilir.. nihayetinde zinaya acaip karsi olan insanlar komsunun karısını düsünüp kendini tatmin etmiyor mudur? veya kadinlarin kapanmasını isteyen molla gozlerden bile tahrik olabilecek yapida degil midir? gördük bunu zamanında aczimendilerde.

velhasil bu cinsellik konularinda cok rahat olan insanlarin da acaip ahlakli oldugunu dusunuyorum ben. lafi nasil baglayacagimi bulamadim anasini satiim. bir tango gösterisi falan yaparak bu postu sonlandirma niyetindeyim!! yani ne öyle "bu işler ivrenç ya" diyen kadınlarin ahlakina güvenin ne de "pipini seveyim" diyen kadinin ahlaksiz oldugunu dusunun.

Hatfanın şarkısı #21


90larda bu sarkiyi ben acaip cok severdim. rengin diye bir kadin soylerdi. gozleri acaip güzel ama dombili olmaya feci musait bir vucudu olan gencten bir kadin. nerede oldugunu neler yaptigini bilmem simdi. muhtemelen 90larin tek şarkı ile şöhrete ulasip yok olup giden diger güzel kadinlari gibi zengin bir koca bulmus onunla evlenmis ve 2 tane da cocuk yapmistir. birisinin ismi atacandir digerinin ismi de bengüsu...

ama yine de cok güzel sarkiydi bu. sezen aksu'nun sozlerini yazdigi, düzenlemesini attila özdemiroglunun yaptigi sanırım sezen aksu'ya ait olan ve sezen aksu'nun hiç bir zaman söylemediği ender güzel sarkılardandır.. tüm 90ların çocuklarina gelsin.

Perşembe, Mayıs 14, 2009

Göt Polis

sonra biz diyince kızıyorsunuz.. haber milliyetten

"Ruhsatsız bina ve kaçak yapıların yıkımı sırasında polis kendisine taş atan bir grubu etkisiz hale getirmek için gaz bombası atıyordu.

Tam bu sırada, olaylarla ilgisi olmadığı anlaşılan bir esnaf sokağın köşesinden döndü ve polislerle yüzyüze geldi.

Neye uğradığını anlamayan yaşını başını almış esnafa önce tazyikli su sıkıldı. O kaçmak yerine polislere derdini anlatmaya çalışırken başına gelenlerin bununla sınırlı olduğunu sanıyordu.

Ardından yüzü maskeli bir polis dibine kadar sokulup gaz bombasını adeta yüzünde patlattı.

Neye uğradığını şaşırmıştı. Polislerden biri aldı, onu sokağın köşesine götürdü ve bir çocuk gibi tokatlamaya başladı.

Ardından tekmeler devreye girdi. Esnaf önce su, sonra gaz ardından dayakla şaşkına dönmüş bir halde oradan uzaklaştı..."

Çarşamba, Mayıs 13, 2009

ciddiyetin dediklerini yaptırmadaki rolu


Bir şeyin ciddiye alinmasi için, dediklerinin yapılması için illaki ciddi olmasi gülümsememesi gerekiyor toplumda. komik birisinin sözleri ne kadar doğru olsa da ciddiye alinmiyor, gercek adledilmiyor ki bu acaip kötü bence. ben bütün o karmasik bilgi mevzuatlari içinde biraz esprinin yer almasini gönülden dilerdim

"enerji kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşittir. ama özellikle karınızın kütlesi ışık hızından yüksek bir hızla artiyora enerji hiç bir şeye eşit değildir.. dermişim" dense mesela çok felaket olmazdi. (hoş kötü bir espri olurdu orası ayrı) ama sanırım biraz da genlerimize kayıtlı bu duruş. öyle lakayitliga insanoglu olarak gelemiyoruz. bir kedi bir köpek gibi degiliz.. bugun gelip annem benim suratimi yalasa annem demem iktiririm.. yani nasıl desem mesela

"ordular ilk hedefiniz akdenizdir! önce soğuk gelecek ama sonra alışacaksınız ehehe" dense kimse akdenize gitmezdi sanırım. yani ben gitmezdim..

dinlerde de böyle.. lakayitlik asla kaldirilmiyor halk tarafindan. "0"(sıfır) espri anlayisi var dini bütünlerin. yani en başta tanrının.. hep bir sizli bizli ayet dormatı.. daha acik olmak istersek soyle diyebiliriz..bir dinin basarili olup genis kitlelere yayilmasi "sizli bizli ayet formati"na baglidir..
mesela bakin musevilikte 10 emirde "sen sunu yap sen bunu yapma sen komsuna iyi davran" seklinde emirler verirler hakeza budizmde de konficyonizmde hatta taoculukdada durum bu sekildedir."ben sizin nereden seniniz oluyorum" diyesi gelir insanin..çinlileri bi kenara birakirsak (ki ayni zamanda o kenarda ziplamamalarini saglarsak) bu senli benli dinlerin pek cok muridi yoktur.. oysa hristiyanlik oyle mi? yada muslumanlik..uuw mumin kaynior..

ama yine de ben biraz böyle lakayit olmasini dilerdim dinlerin.. mesela tanrının espri anlayışı olsaydı sanırım hikaye şöyle olabilirdi:

İbrahim bir sabah uyanıp oğlu ismail'in yanına gider. "haydi kalk bakalım pantalonunu giy, geceleyin rüyamda tanrıyı gördüm ve o bana seni kurban etmem gerektiğini söyledi" der. ismail ürker nihayetinde "peki" der "tüm bunları söylediğinde ona ne dedin?".. ibrahim biricik oglunun gözlerine bakar "gecenin 2 sinde, pijamalarınla tanrının karşısına dikilmiştim, tartışa bilir miydim bunu?".. "peki" der ismail "ne için kurban edileceğim?".. ibrahim yine aynı bakışla "inancı olan sorgulamaz, kalk geç kaldık" der..

ibrahim ile ismail yolda giderlerken pek konusmazlar. 3 farklı yerde karşılarına şeytan çıkar ve kendisinin parasının bittiğini ve karşıya geçmek için paraya ihtiyacı olduğunu söyler. 3 yerde de ibrahim kendisini taşlar. sonuncusunda ismail'i uygun fiyatla alabileceğini söyler ki orada en büyük taşı yer.

dağın tepesine geldiklerinde ibrahim, ismail'in gözlerini baglar ve bicagi cikartir. o sirada cebrail gelir ve ibrahim'in elinden tutar. "böyle bir şeyi nasil yaparsin" der cebrail.. "ama tanrı dedi ki bana, oglumu kurban etmem gerekliymiş".. "sen de yedin yani.. bravo" der cebrail. "boşver tanrının ne dedigini, sen, sana soylenen her delice seyi uygular misin?" ibrahim utanir "eh yani aslında hayır" der. o sırada tanrı gelir "ya ben şaka olsun diye ismail'i kurban etmen gerektiğini söylemiştim.. aslında bugun her seyin bi şaka oldugunu soyleyecektim ama sen coktan yola koyulmussun". ibrahim tanrı'ya bakar "gördün mü ne zaman saka yaptigini anlayamiyorum!" der. tanrı gürler "espri anlayisin sıfır! inanamıyorum ya! ".. ibrahim ürkmüştür "ama yine de biricik oglumu sizin için kurban etmeye gönüllü olmam, size ne kadar inandığımı göstermez mi?" der.. tanrı da "tamam o zaman cebrail bir koyun getir, onu kurban etsin madem!" diye buyurur..


sanırım boyle olsaydi kimse kurban bayrami diye bir şeyin varligindan emin olamazdi.. ha bu arada terkedilmedim yahu. gercekten terkedilmedim. bir arkadasimdi sadece.

Salı, Mayıs 12, 2009

orospu karma!


Tek çocuk olma durumunu geçenlerde açıklamıştım.. Tekrar etmek gerekirse, bu durumun en sahane özelliklerinden birisi fevriyet faktörü. Yani bir insanı hayatınıza sokuyorsunuz bir haftada, ve sonra birden çıkartabiliyorsunuz. öyle birileri gelip size dertlenmiyor "ben onu sevmiştim ne yapiorsun ediyorsun?" demiyor.. bireysel bir karar neticesinde. hop bugun var yarin yok..

ama tabi karma bir orospu cocugu oldugundan birileri de sizi hayatindan tek kelime etmeden cikartabiliyorlar.. bununla ilk 9 yasindayken karşılaşmıştım. o zamanlar sokakta cirit atiyor, icabinda asagidan "anneaa su" diyerek pit stop gerçekleştiriyor, eve cagrildigimizda da "duvara taş atiyorum şimdi gelemem" diye mazeret bildirip duvara taş atmaya devam ediyorduk.. bi kedi seviyordum. o zamanın elleriyle "elim kadar" bir kediydi. gelip yanıma konuyor, cebimde uyuyor, ama faşist annem yüzünden eve giremiyordu. "o kedi eve girmeyecek uur" ilse kochlugunda talimatlar veriyor.. en nihayetinde ben de hayvani sokakta birakiyorum. ama süper bir yer yapmisim kendisine insaatlardan arakladigim tuglalarlar.. bir nevi "kedi palas".. hani yurt disindan kediler gelse izmire orada agirlayacak izmir belediyesi. öyle muthis bir yer..

bi gün gittim. bu tisliyor bana.. agzina sictigimin hayvani benim yaptigim yerde yatip bana tisliyor pence falan atiyor.. "dedim derdin ne?" tek kelime etmedi.. el kadar hayvan trip yapti bana tek hikaye anlatmadi. ama işte gönül bu özlüyor "ulen arkadas olalim sadece, tamam sonucta bi kedisin, tamam seni pek tanimiyorum ama arkadas olsak?" dedim, asla konusmadi.. sonra büyüdü falan. sokakta gördüm, kacak bakislarla baktim.. bakislarimla "seni çok özlüyorum oscar" dedim ama anlamad.. yanima bir daha gelmedi..

işte o günden sonra ben tek cocukluk yaptim. beraber takildigimiz, benim balki onun kuzen larry oldugu, arkadasim aykutla birden konusmayi kestim. zira abisi benim aterimi bozmustu ve kücükken bir atari arkadasliktan degerli olabiliyor. ya da en azindan kimse bana aksini ögretmedi. sonrasinda aynı şeyler işte.. insanlara haber vermeden onlari birden hayattan yok etmeler, msnden silmeler..

şimdi E. de boyle yapinca bir garip oldum. kesinlikle karma bir orospu cocugu olmali. bir şeyin de karsiligini gormeyeyim yahu.. tamam belki E.'yi pek tanimiyordum etmiyordum ama sevmiştim be abi.. ama belki de iyi olmuştur. en azından adının tamamını söylemesi için zorlamam gerekmedi. (gerçekten bu bloglarda falan e. ile g. ile. z. ile arkadas olan insanlar var. adlarının tamamını söylemiyorsa bu insanlar birbirine, niye arkadas kaliyorlar ki?)(bu arada bir kiz beni terketmedi yahu.. arkadasim konusmayi birakti sadece.. foto hosuma gitti ama direk koydum)

avustralya: aman o soktu, aman bu zehirledi!


jared diamondin ölümsüz eseri tufek mikrop ve celik'in ana mevzusu neden avusturalyalilar ne bileyim amerikalilar avrupayi degil de avrupalilar oralari bulmusturdur.. kitapta anlatilan hadise "onlarin inek gibi sahane hayvanlari ve atları yoktu ayrica bi gariptiler" şeklinde özetlenebilir.. hakket bu avusturalyalilarin inekleri ve atlari yoktur. o yüzden de pek gelisememislerdir aborjinler olarak..

tüm bunlari siktir edin, dünyada ne kadar zehirli, ne kadar manyak mahlukat varsa hepsi ama hepsi avusturalya civarindadir.. yani mesela biz burada engerek yilaninda korkuyoruz, akrepten endiseleniyoruz, kirkayaktan uyuz oluyoruz ya bu yaratiklari komple alip avusturalyaya atsak, oradaki canlilarin madarasi olurlar.. "siz kendinizi zehirli mi saniyorsunuz" derler de tasak gecer cumle hayvanlar alemi bizim orta dogunun zararli kefereleri ile..

adamların deniz anaları bile insanı öldürebilecek zehire sahip arkadaş. taş baligi mi dersin, avusturalya yılanı ve örümceği mi dersin, hatta adamların keneleri bile bambaska.. bir kutu avusturalya manyak hayvanini alip, italyan ordusunun üstüne biraksan, 3 günde italyan ordusundan bir şey kalmaz.. daha ne adamlar başka mekanlari bulmaya ugrassin ki. adam "şükür bugun de sokulmadan, ısırılmadan yenmeden bir günü daha atlattik" diyor dalgasina bakiyor.. adamın derdi başından aşkın, "kalk gidem bulam avrupayi" desen "sen önce sırtındaki akrebi al" derler sana.. öyle korkunç bi memleket.. yahu bir insanın evine soktuğunda, soktuğu organın etrafindaki yarim metre yari capindaki bir deriyi cürütebilen örümcek girer mi be? yaşanır mı orada yahu?.. haşeratına kurban olduğumun mezopotamyası..

Pazartesi, Mayıs 11, 2009

mezuniyet

toplum meselelerine duyarli blog masadabosbardaklar, tüm yeni mezunlara şey diler!

Pazar, Mayıs 10, 2009

Yaşasın Anneler şeysi!


hayatimda hiç bir zaman anneler günü geldiginde "annenizi ne kadar cok seviyorsunuz" konulu bir kompozisyon yarismasinda birinci gelmedim, veya hic bir zaman dünyanin en güzel hediyesini almaya calismadim kendisine, annem mutlu olsun diye hayatta bazi tercihler yapmadim veya eve erken gelmedim,zeki müren gibi veya ajda pekkan gibi sarki yazamadim, "anneme" diyerek başlayacagim bi filmim veya kitabım olmadı, arkadaşlarina mahcup olmasin diye 3-7 yaş arasında, birlikte gittiğimiz günlerde uslu durmadım, veli toplantılarinda "oğlunuz tembel ama" li cümleler bile duyuramadim kendisine (hatta lise 1 den sonra veli toplantilarina getiremedim bile.. din hocasi kendisine bakip "uur'un annesi siz misiniz? hmmm belli!" demiş zira)

ama bir oglun sevebilecegi kadar, belki tek ogul, tek cocuk olmanın verdigi gazla ondan biraz daa cok sevdim.. bildim ki beni ondan baskasi , onun sevdigi gibi sevmeyecek.. anlimi öpmeyecek aynı sıcaklıkta, en boktan anlarımda yanımda olmayacak, her zaman iyiligimi düsünmeyecek..

kücükken dizim acirdi mesela.. bu üniversite gibi degildi o zamanlar ilkokullar.. sike sike gitmek gerekirdi derslere.. annem, ben yürüyemedigim için sırtına alip gotürürdü beni.. 5 senemi verdiğim sevgilimi hatirliyorum da.. hastaneye bile gelmeyen bi kizi annemden cok sevdigimi düsünmüstüm, annem her sabah yemekte mizmizlik yaptigim sandviçleri yapip getirirken..

bir oglun annesini sevebileceginden biraz daha cok sevmiş olmaliyim. kendisini.. uzuuuun süreler kiz arkadaşim, en azindan bildigi bir kiz arkadaşım yokken, bir yandan da gayler üzerine bir makale yazarken, bir tuvalete gitmem esnasinda gelip de ekrana göz gezdirip, üstüne köşesine cekilip inceden agladigi için.. "oglum escinsel olmuş nesine aglamayayim" dedigi icin sevdim.. kendisine "yok yahu gayet heteroyum, buyur bilgisayarimin porno arsivi" diyemedigim için sevdim.. tüm yalnış anlamalarıyla, tüm takıntıları, tüm izmirli güzelliği, tüm gecenin bi köründe buzdolabında ne varsa yemesiyle, tüm yeni aldığım tişortun üstüne ütü basmasiyla sevdim.. çünkü biliyorum ya, hayatimda ondan başka kimse ben üşümeyeyim diye, geceleyin açık bıraktığım pencereyi kapamayacak.. anneler günün kutlu olsun annecim.. hediye alamadik bu sene telaştan. eger bu yaziyi begenenler cıkarsa yazip vericem artık.. ne yapayim..

Cumartesi, Mayıs 09, 2009

The Wrestler


holivud hogan gibi, `mr t` gibi ne bileyim efendim, `ibrahim kutluay`, `tanju colak` gibi gecmisin efsaneleri izlesin izlesin de feyz alsin diye cekilmis bir film.. bas rollerini estetikler ve botoxlar ile sekilenmis micke rouke (ki bence daha iyi birisi düsünülemezdi bu rol için) ve gögüsleri hakkinda 3 saatlik bir sunum yapabilecegim `marisa tomei` paylasiyor. filmler hakkinda bir şeyler biliyorsaniz bunlari biliyorsunuzdur sanirim..

simdi bundan sonrasi biraz spoiler olabilir.. mickey rouke gecmiste cok cevval işler yapmis, tokadi ile kafiruna korku salmis, aman diyene el kaldirmamis, kelle koltugunda 3 gün savasmis bir cengaverdir. ama sonrasinda hizli yasayip, kendine önem vermeyince ve cok afedersiniz paralarini striptiz barlarda, keranelerde karilara kaptirinca çolaklaşmiş, migrosta işe girmiş, hafta sonlari da üç beş gelsin diye dövüş kulubune yazılmıştır.. gel gelelim yaş 50 kusur olunca ailede var olan kalp rahatsizligi kendisinde de çıkmış, soyunma odasinda yiğilip kalmiştir..

işte o vakitten sonra film biraz değişir gibi oluyor.. o dakikaya kadar "eski efsane yeniden doğuyor ha! milletin ağzına sıcacak amerikan başkanı olacak! uzaylilari dövecek" diye beklediğiniz film birden `bulut aras`li kendini buluş filmlerine dönüyor.. önce gidiyor elin striptizcisine "keraneden kiz almanın sevabi büyük" temali bir yaklaşımda bulunuyor, sonrasinda gidiyor uzun zaman önce evlendigi karisindan olan tek cocugunun sefkatine siginiyor.. tabi kiz direk namkor "hic bi dogum gunume gelmedin, hoş bilmezsin ki dogum günümü! babaya ihtiyacim varken neredeydin!" temali bir zevzeklik yapiyor.. şahsen ben orada olsam "bi bayramda geldin mi? atanim ben senin atan!! kandillerde arasaydin bari bi! gelmemis olabilir tamam.. ama babanim ben!" der agzinin orta yerine de tokati yapistirirdim..

en sonunda da yine ringlerde acaip şahane bir şekilde bitiyor bu 2008'in en güzel filmlerinden birisi olan filmimiz.. hoş ben bazı dövüş sahnelerinde ileriye aldım.. azuth's cut versiyonunda daha az dövüş sahnesi, daha fazla medeniyet vardi ve gayet güzel geldi o yüzden.. ama siz 10larca dakika süren dövüşlere dayanabilir misiniz bilemiyorum..

yavrum marisa.. seni 5 köfte gibi yerim be!

haftanın şarkısı #20


Benim doğduğum memleketin dağlarında çiçekler açmaz, kekik açar, ve ada çayı ve dizinizden uzun olmayan ama yanından yürüdüğünüzde baldırınızı kaşındıran bitkiler. ve yaz gelince sadece cırcır böceklerine gölge olur o bitkiler. bir zeytin ağacının altında oturursunuz, teniz karşınızdadır, cırcır böcekleri öter, kekik kokulari gelir burnunuza, tatlı bir esintidir zaman, herkesden uzaktan kendinizle birlikte, tanrıların baktığa denize bakıp bir şarkı dökersiniz dudaklarınızdan..



sular serbest kaldıklarından beri
kaynaklarının dışında özgürce akmışlar
yaseminler de ağlamış
ve anlamıyorum neden senin de ağladığını kızım
neden gözlerin susuz kalmış.
güzel bir öğleden sonra , zeytin ağaçları aldındayken hiç kimse,
hiç kimse seni nasıl sevdiğimi görmedi, nasıl sevdiğimi seni
ve şimdi zeytin ağaçları uyuyorlar, ama ben uyuyamiyorum.

dünyada kimse yok ki derdime derman olsun
senin gururun sayesinde açılan yarama
şimdi beni nasıl incittiğini anlayamiyorum
o kadar aşkı bana tattırdıktan sonra (2x)

dönüşünden sonra sana tüm şiirleri okumayı düşündüm,
aşk hakkında ve acı çekmek hakkında olanları,
bana geri döndüğünde kızım, seni öpücüklerimle kaplayacağım
ve uçacağız yukarılara, bulutların yavaşça estiği yukarılara
dudaklarım vucudunda yavaşça akıp gidecek, o kadar yavaş ki zaman anlamak için duracak

hiç bir şey ama hiç bir kimse derdime derman olamaz
onurun öyle bir yara açtı ki bende
beni o kadar büyük bir aşkla sevdikten sonra
nasıl yaralayabilir bir insan bir insani böylesine?

buika - no habra nadie en el mundo..

mutlu baharlar...

Arjantin: Acı Vatan


















o sunum benim şu sunum senin diye dolanırken boşladık tabi blogu.. madem blogu boşladik, boşlama nedenlerimi yazayim icabinda dedim.. hem yarin bi gün google a "arjantin maçı ne olur" yazan gelsin bu siteye.. hell yeah..

bu arjantin garip ülke.. hani burdan şöyle güclü bir şekilde çivi caksan orada "anam ayagima bir şey batti" diyebilecekleri bir yerde, daha kısa ve net olabilirsek dünyanin tam öbür ucunda göbeğimizin birlikte kesildigi bir yerdir arjantin. türkiyede yaşanan ne varsa ya önce ya sonra orada yaşanmıştır.. adamlar komşu ülkelerden halterci kaçırıp halter şampiyonu bile olmuşlar diyeyim de düşünün gari..

ama bunlarin en garip dönemlerinden birisi 1970lerde yaşanır. dünya çiçek cocuklar ayağağına cenabet bir şekilde dolanırken, her tarafta beatles şarkıları çalınıp devrimden bahsedilirken dünya bir sabah israil'in filistin'e dalması ile uyanmış, bunu gören arap ülkeleri de "nah size petrol" diyerek 1973 petrol krizini baslatmislardir.. bu petrol üreten 6-7 devletin opec adindaki bir sendikaya üye olmasi, ve o sendikaya "aidatlar yüksek" diyerek katilmayan arjantinin yolunu açmıştır. her ne kadar ancak kendilerinin ihtiyaclarını karsilayan bir petrol miktarina sahip olsalar da basmislardir hortumlara.. o zamanlar 60 milyar dolarlik ihraçat bir senede 600 milyar dolar olmuş ve başta amerika olmak üzere bir çok ülkenin gözleri parlamistir..

sonrasinda birden işler değişmiştir. orta sınıfın yüzde 40 orani ile var olduğu bir cografyada birden sendikalar delirmeye baslamis "daha yüksek maaş" diye tutturmuşlardir.. donemin hamisi peronlar da ne yaptilarsa grevlere, fabrika kapamalara ve akabinde gelen sokak catismalarina mani olamamislardir. bir de üstüne troçkistlerle liberaller kavgaya tutuşmuşlardir. o harala gürele içerisinde eva peron'dan sonra sayin peron'un nikahli eşi olan isabel peron ne yapacagini bilememis ve en nihayetnde 1976 yilinda ordu yonetime el koymustur.. general videla ve beraberindekiler ekonomi bilen insanlar degildirler.. yüksek enflasyon vardir ülkede, ama illaki arjantin lirasinin degerini yüksek tutmaya calisirlar "mavi beyaz memleketimin hic bir seyi degersiz olmaz" diyen videla enflasyonun daha fazla artmasini bir kenara birakin, ithal ürünlere ragbetin artmasini saglamis boylelikle yerli üretimi yüzde 20 oraninda düşürmüstür.. "o zaman şöyle yapalim dışa kapanalim daha konsarvatif olalim?" diyen videla, bir yandan da 30 bin kişiyi atlantiğe atmış, bir 6-7 sene sonra gelecek türk darbesine "yapilacaklar ve yapilmayacaklar" mesajini net olarak vermiştir..

üstüne bir de falkland savasini kaybedince yonetimde duramamis yogun baskiyla 1982 yilinda demokrasiye geri dönmüştür.. ha o arada bir dünya kupasi da acaip şaibeli bir şekilde kazanılmıştır..

dönemin yazarlari "önce ekonomiyi beceremediklerini gösterdiler, sonra devlet yönetmeyi beceremediklerini, falkland'i da kaybettikten sonra savaşamadiklarini bile gördük" demiştir cunta yönetimi için.

Cuma, Mayıs 08, 2009

Piroman


ingilizcesi pyromaniac olsa da kralicenin dizinden ayrilabilen bir insan oldugumdan boyle diyorum..

ben buyum arkadas.. geçen kış kondu teshisi cok şükür.. zira hafta sonunda odama klimanin sahane bir sekilde isittigi odama soba kurmaya kalktim.. ilk basta gazte falan yaktim.. sonradan kesmedi gittim oduncudan 200 kilo mese odunu aldim.. sonrasi aynen psikiatri klinigi oldu peder tarafindan gonderilen..

hayir arkadas anlamadigim nokta cakmakla ugras ne bileyim sigara iç (hoş sigarayi da sirf atesini izlemek icin içiyormusum.. valla da dogru dedim doktora) ne diye atesle mumla hadi onu gectim sobayla ugrasiyorsun ki..

ama kücükten belliydi böyle olacagim.. hic unutmadigim iki vukuatim var.. birincisi mahalleden bir arkadasin "abi bakkala yeni füzeler...." demesiyle birlikte evden firlamam ve hemen bakkaldan 20 tane falan almamla oldu.. "onur olm bunna acik havada beklenen randimani saglamaz biz bunlari dolaba koyalim" demem aksama babamin yapacagi "bugun dolabini havaya ucurmussun essek herif" konusmasinin nedenidir..
hic unutamamamin neticesi o gün sahane bir dayak yememdir..

ikinci olay da; bir pamugu.. pardon yumruk kadar bir pamugu bir ipe baglamamdir.. tamamen "abi isiklikta cok acayip seyler olabilir.. belki yarasalar?" merakim neticesinde yaptim bu manyakligi.. kolonyaya bandigim pamugu kibritle yakip tak die sallamaya basladim asagiya.. fakat atesin büyüsüne öyle kapilmistim ki pamugun olusturdugu alev topunun ipi yakacagini zerre dusunmedim.. neyse o alev topu muhtesem bir sekilde isikliga duserken isiklikta bulunan kagitlari tutusturdu..
ben hadiseyi anlayinca direk "olay saatinde uyuyordum" diyebilmek icin yatagima kostum ve uyudum.. fakat kanitlari ortadan kaldiramamistim a dostlar.. kolonya yarilanmisti alenen..
hic unutmam o gun galatasaray - manchester united maci vardi.. su 3-3 lük macin rovansi.. onu izleyememistik babamla ikimiz.. ben dayak yemekten o atmaktan..


şimdi bi arkadaşla konusuyorduk da, house m.d. nin bir bölümündeki alevli içkilerden.. ben birden "ya şimdi koluna alkol döksen, ve kolunda tüy yoksa, o alkolü yaktığında yanmıyorsun bilio musun?" falan dedim.. bu da "niye yakayım ki kendi mi?" diyince anladım ki o psikiatr a verilen paralar yalan olmuş. hiç bi boka yaramamış.. hakket ama neden yakayım ki kendimi? ama eglenceli lan?!?!?

Cuma, Mayıs 01, 2009

nereye payidar! bugun 1 mayıs!


işçilerin madende çalıştığını düşünüyor insanlar.. başka ülkeleri bilmem ama ülkemizde kafalarin içindeki halt bu... sangi (oh bebek)... hani işci bayrami, emekcinin bayrami derken kimlerin bayrami oldugu konusunda tam bir netlik yok.. zira ülkemizde nedense işci dediginde, pos biyiklari olan, kollari pazulu, ingiliz anahtarsiz evden cikmayan, dişlilerin arasina giren bir arkadas olarak düsünülüyor işci.. bugun ben bir hakim'e gidip de "işcisin sen işçi kal" desem çok büyük mesuliyet altina girmis olurum.. çünkü "işcisin sen işci kal" daki arkadasin ilalebet bir çekici, ne bileyim dişlisi, oraki, ingiliz anahtarı var.. sanki bir gizli anlasma varmis gibi "iş bu anlaşma ile berlin'in yarısı sovyet sosyalist cumhuriyetler birligine verilecek, karşılığında ise, dünyanin tüm işçileri tulum giyecek, ingiliz anahtari kullanacak, dişliler ile gezicek".. sanki "ulan bu ipnetörlar birleşirse fena olur.. biraz bölelim.. vasifli işcileri işçiden saymasınlar" demişler gibi..

yani sözüm o ki işçi olmak için illa ki panterler gibi, tulumları giymeye falan gerek yok.. işçi dediğin adam bilgisayar karşısında da işçi.. işçi dediğin adam okulda çocuklara ders verirken de işçi.. işçi dediğin adam mahkeme salonunda dava hakkında karar verirken de işçi..

ama ülkemizde maşallah işçi bayrami tamamen "vasifsiz işçi bayrami"na döndürülmüş durumda.. ulan sen de işçisin işte.. memur olduğun zaman işçi sayilmayacağını mı saniyorsun? e senin de bayramin bebegim bu.. nedir bu hor görme? nedir bu "serseriler yine işimize gitmemize engel olacaklar" trivirisi?

madem ilk sene tatile gitmene izin vermiyorlar senin, sorgusuz sualsiz "kriz" diye atabiliyorlar, mesaiye kaliyorsun bes kuruş para vermiyorlar, senin yerine patron'a kıvırtan kız terfi alıyor sen de katıl yürüyüşe yahu.. o hor gördüğün ama bir farkın olmayan işçilerle elele...