Çarşamba, Mayıs 13, 2009

ciddiyetin dediklerini yaptırmadaki rolu


Bir şeyin ciddiye alinmasi için, dediklerinin yapılması için illaki ciddi olmasi gülümsememesi gerekiyor toplumda. komik birisinin sözleri ne kadar doğru olsa da ciddiye alinmiyor, gercek adledilmiyor ki bu acaip kötü bence. ben bütün o karmasik bilgi mevzuatlari içinde biraz esprinin yer almasini gönülden dilerdim

"enerji kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşittir. ama özellikle karınızın kütlesi ışık hızından yüksek bir hızla artiyora enerji hiç bir şeye eşit değildir.. dermişim" dense mesela çok felaket olmazdi. (hoş kötü bir espri olurdu orası ayrı) ama sanırım biraz da genlerimize kayıtlı bu duruş. öyle lakayitliga insanoglu olarak gelemiyoruz. bir kedi bir köpek gibi degiliz.. bugun gelip annem benim suratimi yalasa annem demem iktiririm.. yani nasıl desem mesela

"ordular ilk hedefiniz akdenizdir! önce soğuk gelecek ama sonra alışacaksınız ehehe" dense kimse akdenize gitmezdi sanırım. yani ben gitmezdim..

dinlerde de böyle.. lakayitlik asla kaldirilmiyor halk tarafindan. "0"(sıfır) espri anlayisi var dini bütünlerin. yani en başta tanrının.. hep bir sizli bizli ayet dormatı.. daha acik olmak istersek soyle diyebiliriz..bir dinin basarili olup genis kitlelere yayilmasi "sizli bizli ayet formati"na baglidir..
mesela bakin musevilikte 10 emirde "sen sunu yap sen bunu yapma sen komsuna iyi davran" seklinde emirler verirler hakeza budizmde de konficyonizmde hatta taoculukdada durum bu sekildedir."ben sizin nereden seniniz oluyorum" diyesi gelir insanin..çinlileri bi kenara birakirsak (ki ayni zamanda o kenarda ziplamamalarini saglarsak) bu senli benli dinlerin pek cok muridi yoktur.. oysa hristiyanlik oyle mi? yada muslumanlik..uuw mumin kaynior..

ama yine de ben biraz böyle lakayit olmasini dilerdim dinlerin.. mesela tanrının espri anlayışı olsaydı sanırım hikaye şöyle olabilirdi:

İbrahim bir sabah uyanıp oğlu ismail'in yanına gider. "haydi kalk bakalım pantalonunu giy, geceleyin rüyamda tanrıyı gördüm ve o bana seni kurban etmem gerektiğini söyledi" der. ismail ürker nihayetinde "peki" der "tüm bunları söylediğinde ona ne dedin?".. ibrahim biricik oglunun gözlerine bakar "gecenin 2 sinde, pijamalarınla tanrının karşısına dikilmiştim, tartışa bilir miydim bunu?".. "peki" der ismail "ne için kurban edileceğim?".. ibrahim yine aynı bakışla "inancı olan sorgulamaz, kalk geç kaldık" der..

ibrahim ile ismail yolda giderlerken pek konusmazlar. 3 farklı yerde karşılarına şeytan çıkar ve kendisinin parasının bittiğini ve karşıya geçmek için paraya ihtiyacı olduğunu söyler. 3 yerde de ibrahim kendisini taşlar. sonuncusunda ismail'i uygun fiyatla alabileceğini söyler ki orada en büyük taşı yer.

dağın tepesine geldiklerinde ibrahim, ismail'in gözlerini baglar ve bicagi cikartir. o sirada cebrail gelir ve ibrahim'in elinden tutar. "böyle bir şeyi nasil yaparsin" der cebrail.. "ama tanrı dedi ki bana, oglumu kurban etmem gerekliymiş".. "sen de yedin yani.. bravo" der cebrail. "boşver tanrının ne dedigini, sen, sana soylenen her delice seyi uygular misin?" ibrahim utanir "eh yani aslında hayır" der. o sırada tanrı gelir "ya ben şaka olsun diye ismail'i kurban etmen gerektiğini söylemiştim.. aslında bugun her seyin bi şaka oldugunu soyleyecektim ama sen coktan yola koyulmussun". ibrahim tanrı'ya bakar "gördün mü ne zaman saka yaptigini anlayamiyorum!" der. tanrı gürler "espri anlayisin sıfır! inanamıyorum ya! ".. ibrahim ürkmüştür "ama yine de biricik oglumu sizin için kurban etmeye gönüllü olmam, size ne kadar inandığımı göstermez mi?" der.. tanrı da "tamam o zaman cebrail bir koyun getir, onu kurban etsin madem!" diye buyurur..


sanırım boyle olsaydi kimse kurban bayrami diye bir şeyin varligindan emin olamazdi.. ha bu arada terkedilmedim yahu. gercekten terkedilmedim. bir arkadasimdi sadece.