memlekette iyi insanların sırf düşünceleri yüzünden öldürülebildiklerini bir kez daha gördüğümüz tarihin üzerinden 16 sene geçmişken, cumhuriyet döneminin en iğrenç olaylarindan birisinin yaşandığı sivas'ta, zemheri soğuğunda belki de hayattaki son üniversite finallerinin eteğinde oynanan, sivasspor'un 2 gol atıp gol yemediği için galip geldiği musabakadir bu maç..
ergenekon davasındaki insanları birbiri ile ilişkilendirebilirlerse, haydi haydi lost'un mevzuyu toparlarlar diye düşündüğümüz bir soğuk kış gününde, galatasaray sivas'a 17 oyuncu ile gitme karari aliyordu. "lincoln bu maçta oynarsa ölür" gibi afaki laflar hafta içinde gazetelerden okunuyor, meirasiz, emre güngörsüz bir savunma göbeği mehmet yildiz'in ağzını sulandiriyordu. galatasaray kulup otobüsün'de ağızları bıçak açmıyordu. sivas'ın ağır ve soğuk havasını göze alirsak maçı şu şekilde anlatabiliriz aslinda:
(altındaki galatasaray formasını görmedik sanma küçük hanım! öyle yüzünü boyatip sivaslı olunmuyor. bi kere formanı çıkart)
"yunus yildirim elindeki düdüğü musabaka'nın başlaması için üflerken mitya* sigarasindan ilk nefesi çekiyordu. "çetin geçecek, tek forveti ikinci yarıda ikilemesi gerek" dedi yanındaki sivasli dostu hasan ali. ah hasan ali. 4 sene evvel karısını yine böyle bir kış günü kaybeden o değil miydi? ama şimdi hayat bir futbol maçı izleyip eğlenmesine imkan veriyordu..
ilk dakikalar sakin geçiyordu. iki takim da birbirini tartmak isteyen votka içiciler gibiydi. ilk kimin başı dönerse o kaybedecek gibiydi.
hakkında pek çok öykü anlatilan "arda turan" ı duymussunuzdur. onun kendisini "ali sami yen'de doğdum burada öleceğim" şeklinde nitelendirdiğini bilirsiniz. işte o canını dişine takarak oynuyordu. boris mitya'ya dönüp "saha öyle berbat ki sanki sivas üniversitesi mimarlik fakültesi öğrencilerinin topografya ödevleri ile kaplanmis" diyerek bir espri yapmaya çalışmıştı. mitya bu barbar espri karşısında sessiz kaldı. sigarasından bir nefes cekmekle yetindi. st petesbourgda da bu kadar hayvandi bu boris. zaten boris ismindeki birisinden james bond tarzi sarkastik espriler beklemenin manasi da yoktu.
sivas takimi ilk dakikalarda ürkek oynuyordu. oyuncular buzlu sahada sarhoş ördekler gibi kayarken, bilica topu ıskalıyor, baroş topu önünde buluyor çektiği şut direkten dönerken, yan hakem "ofsayt" diye bağırıyordu. kale arkasindan alayci bir gülüş duyuldu. bu ivan naroumoff'un ta kendisiydi. İvan bir keresinde orleans düküne yüklüce para kaybetmişti kumarda ama yine de iddaa oynamayı bırakamiyordu.
galatasaray defansi da sivas defansi da bu pozisyon dışında falso vermezken, top arda'nın oynadigi taraftaki su birikintisini çok seviyordu.. kaleci petkoviç'in lise günleri aklina gelmişti. "arkadaslar topu suda oynamayin ya, sonra üstüm çamur oluyor öyle dolaniyorum" diye bağırırdı. ah gençlik. çabucak geçmesini isterken, geçtiğinde mutsuz olunan bir şey..
ilk yarı böyle bitiyordu ki, uzak kenarda ümit karan bir pozisyonda çok sinirleniyordu.. "hay bin kunduz" diyerek suyu tekmeliyor, su da yan hakem'in smokin'ini kirletiyordu. hakem yunus yildirim kirmizi karti ümit karan'a çıkartırken "dua et ki leningrad'da degiliz. orada bu hareketinin cezası kurşuna dizilmek olurdu genç adam" diyerek ekliyordu.. (ümit karan'ın ettiği lafların onlarcasını sivasli taraftarlar ona ettiler. ama hiç biri kirmizi kart görmedi. bu taraflı yönetimi fifa nezdinde kiniyorum. gerekirse cas'a giderim. dolmuşla giderim.)
ilk yarı biterken mitya'nin yanına bir adam yaklasiyordu. "bonjour mossieur. size izninizle bir şey sormak istiyorum" şeklinde konuşuyordu "nedir o dostum" diye sorarken mitya, karsisindaki adamin gözlerindeki ışığı dakkasinda görmüştü "sivas sizce sampiyon olur mu?" diye sorusunu beklemeden sormuştu adam. "kendi arzularima kulak veriyor olsaydim, burada bir saniye durmazdim. "tabii ki olacak dostum. lenin adına olacak" derdim. ama içimde bir galatasaray sevgisi var. en azindan bu maçta olmasını istemiyorum. ikinci yarıda tek forvette olsa koyacağız size" diye durumu açıkladı mitya.. genç adam teşekkür ederek uzaklasti..
bizim sivas kışları pek sık rastlanacak şekilde don ile yaşanır. işte galatasaray bu don'a alışık değildi. sivasspor ikinci yarıda balalaykayi eline almış döktürüyordu. sanki bir kırım şarkısı söyleniyordu sahada.. zaten bilica'dan sonra ikinci vin diesel tipli adamlari olan balili'yi de oyuna sokmuştu sivas. ve sonrasinda ücüncü vin diesel, sezer de oyuna girecekti..
daha ikinci yarının başında sivas abdurrahman ile golü buluyordu. ve hemen on beş dakika sonra vin diesel ikinci golu sezer ile buluyordu. 10 kişi kalan galatasaray'in nefesi kesilmisti. arda her yerde oynuyor, mehmet topal ayağından topu çıkartamıyor, emre 1 metreden arkasinda mehmet yildiz varken kaleciye topu geri vermeye calisiyor, mehmet yildiz araya girip topa vuruyor ama gole direk izin vermiyordu..
"aman tanrim boris, bu sivas delirmiş olmali. baksana sampiyonluğa sanki gregori ivanovic mouromski aşkı ile bağlılar. o da ingilizlere karşı böyle savaşmamış mıydı? bilmiyorum boris. bence bu sivas böyle oynarsa bu maçın rövanşında şampiyonluk madalyasi ile oynar"
(maç sonunda sivaslı oyuncular, birbirlerini gösterip insanları oynattılar. en sonunda gösterdikleri kişi ise bakanları eliyle yaptiği "nah" işareti ile karşıladı.. lise de misiniz arkadaşlar? böyle mi şampiyon olacaksiniz?)
sözü geri alirsak, galatasaray bir deplasman maçından daha puansiz dönüyordu. yunus yildirim'in alenen sivas'in yanında olmasi neticesinde (ki sezer'in emreyi tokatlaması pozisyonunda kuru bir sari kart cikartmasi baska neyin aciklamasi olabilir ki?) ve galatasarayli oyuncularin soğuk havadaki kapasitesi neticesinde olay bu şekilde şekilleniyordu.. artik hafta içinde bordoyu bordo'da yenip, şarabi da çekmek gerek..
ç.n.: fotograflar hürriyet ve milliyet gazetelerinin internet sitelerinden..
*: mitya tıpkı fatma'nın fatoş olmasi gibi, ibrahim'in ibo olmasi gibi dmitri'nin kısaltılmış halidir. hell yeah