Cumartesi, Kasım 15, 2008

masal I

Bundan yıllar yıllar önce, belki de yıllar yıllar sonra, en iyisi bilinmeyen zamanda, yine bilinmeyen bir kıtada, çok güzel bir ülke varmış. Adını söylemek istemiyorum burada ama siz bu ülkeye kendiniz bir ad verebilirsiniz. Hem güzel deyip kestirip attığıma bakmayın, somut kanıtlarım var bu konuda. Mesela tüm kediler kendilerini sevdiriyormuş bu ülkede. Ya da kolaların asla gazı kaçmıyormuş ülkenin havasının özelliğinden.

Ama esas güzel olan, bu ülkeyi kraliçeler yönetirmiş. Bir kız 16 yaşına geldiği zaman, kraliçe olabilir, bu kraliçeliği de 26 yaşına kadar yaparmış. Ama esas ilginç olan bu süre içinde, gözleri bir kumaş parçası ile bağlı olurmuş, ve katiyen açmasına izin verilmezmiş. Çünkü eğer gözleri açık olursa, verdiği kararları adil bir şekilde veremeyeceğine inanırmış bu ülkenin halkı. Gözleri kapalı olduğunda, gördükleri fikirlerini etkilemez, veya aklını dağıtmaz böylelikle daha adil bir karar verebileceğine inanılırmış. Kraliçe’nin yanına da bir erkek yardımcı verilirmiş. Hem onu korusun, hem ona göz olsun diye. Ama yine yukarıdaki nedenlerden dolayı, yardımcıların konuşmalarına izin yokmuş. İzin yokmuş ama tarihte yaşanmış birkaç kazadan sonra, bu izinin daha sert uygulanmasına karar verilmiş ve yardımcıların ağızlarına bant yapıştırılmış.

Gel zaman git zaman, öykümüze konu olacak prensesin zamanı gelmiş. Güzeller güzeli, bir kızmış. Yanakları tombul, güldü mü güllerin beraber güldüğü, siyah saclı, beyaz tenli, pamuk prenses’in kıskançlık krizine gireceği kadar güzel bir prenses, kraliçe olmuş. Ve tabii ki adet üzerine yanına bir yardımcı verilmiş.
Yardımcı kraliçeye daha ilk gördüğü anda sevdalanmış. Ama sonuçta kraliçenin yardımcısı olduğundan bunu görev süresince yani on yıl boyunca söyleyemezmiş kimseye. Zaten ondan sonra da söyleme şansı yokmuş. Sonuçta birisi eski kraliçe olacak, diğeri eski yardımcı olacak ve bambaşka hayatlar süreceklermiş.

Her neyse günler günleri kovalamış, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken birlikte vakit geçirmeye iyice alışmışlar kraliçe ve yardımcısı. Birisinin gözleri bağlı, diğerinin ağzı kapalı yaşarlarken aydan aya kendilerine bir iletişim yöntemi bulmuşlar. Mesela yardımcı evet demek isterse, kraliçe’nin sağ eline dokunuyor, hayır demek isterse sol eline dokunuyormuş. “Dokunuyormuş” diyip geçiyorum ama, gelin bir de bunu yardımcının kendisine sorun o kadar kolay bir şey miymiş dokunmak. Her dokunuşta kalbi yerinden çıkıyor gibi oluyormuş aşık yardımcının. Ama söyleyemezmiş ki kimseye, dahası söylese, dahası aşkını ilan etse, mesela kraliçe de ona aşık olsa, çok sevse, gözleri açıldığında sevmeme olasılığı duvar gibi duruyor ki önünde.

Ama tabi aşkın sınırları yok. Aşkın gözünün önünde bir bez, veya ağzında bir bant yok. Her dokunuşta, her iletişimde kraliçe çocuğun kendisine olan aşkını daha da anlamış. Ve dahası kraliçe de bu sessiz konuşmalarında kendisini anlatan çocuğa, ona bambaşka dokunan, onu herkes den koruyan, ona en yakın olan insana sevdalanmaya başlamış. Kraliçe dokunuşlardan anlamış anlamasına yardımcının da kendisine aşık olduğunu ama bundan nasıl emin olabilir ki? Olamıyormuş da zaten, “Ya yanlış anladıysam? Ya bana aşık değilse ve ben ona tek başıma aşık olduysam” diyormuş.

Sayılı yıllar çabuk geçiyor tabii ki, en nihayetinde on sene dolmuş göz açıp kapayıncaya kadar. Ve taç teslim merasimi gelmiş çatmış. Bu merasimde kraliçe tacını yerine gelecek kraliçeye bırakacak, gözündeki kumaşı çıkaracak ve yardımcının da ağzındaki bant açılacakmış.

Önceleyin yardımcının ağzındaki bant çıkarılmış. Kraliçe beklemiş bir söz duymayı. “Seni seviyorum” desin istemiş, “On senedir bu günü bekliyordum” desin istemiş ama ses çıkmamış. Tek bir tını titretmemiş havayı. Kraliçe’nin gözünden ufak bir damla yaş düşmeye yeltenmiş gözündeki kumaşı sıyırıp. Zaten bir dakika sonra da gözlerindeki kumaş çıkarılmış kraliçenin. Ama gözleri açılmamış. Çünkü gerçekten körmüş kraliçe. Yardımcısı bunu görünce şaşırmış önce. Sonra koşmuş, bir yıldırım gibi koşmuş, bir yarış arabası gibi koşmuş ve sarılmış kraliçenin beline. Dudakları kraliçe’nin dudaklarına değdiğinde, kraliçenin fark ettiği iki şey olmuş. Birincisi göz yaşlarının sevinç göz yaşlarına dönüşmesi, ikincisi ise yardımcısının hali hazırda bir dili olmamasıymış.
Töreni izleyen herkes göz yaşlarını tutamamış bu büyük aşkın karşısında. Ve tabii ki bulutlardan töreni izleyen bir peri de tutamamış göz yaşlarını. Töreni izleyenler bir şey yapamazmış ama peri yapabilirmiş. Kraliçe’nin dokunuşu bir dile dönüşmüş yardımcının ağzında, ve yardımcısının göz yaşlarından iki damlası iki çift mavi göz olmuş kraliçenin karanlığına.

Ve bu hikaye anlatıla gelmiş, görmenin, duymanın olmadığı yerlerde bile aşkın büyüyebileceği konusunda.

su perisine..