Kendine münhasır bir kültür olarak, modern dünyaya ait hiç bir şeyi kendimiz icat etmemişizdir lakin, bu icatlar üzerinde en güzel icraları biz yapmışızdır.. hatta öyledir ki, türkiye vatandaşı demek kısaca "isvicre medeni kanunu'na gore dogan ve evlenen, italyan ceza yasasina gore cezalandirilan, alman ceza muhakemeleri kanununa gore yargilanan, fransiz idari hukukuna gore idare edilen ve para kazanan ve islam hukukuna gore gomulen insan" demektir..
Fransız kavramlarıyla para kazanıyoruz dedik ya, insanca haklar için de hep fransızları örnek aldık biz. Grev dediğimiz sözcük, Fransızca'dan geldi mesela..Grev sözcüğünü zamanında işsizlerin gittiği, bir nevi amele pazarı olan, ama esas şanını adaletin dağıtıldığı, halka karşı olanların idam edildiği bir meydandan almışız ; " Place de Grève" 'den.. Fransızca "être en grève" yani grev'de olmak, hak aramak manasında kullanılmış.. ve oradan gelmiş işte türkçemize.. özünde "grev hakkı" demek "hakkını arama hakkı" anlamında kullanılmış yani.
ve bugün, insanlar hakkını arama hakkına sahip olmak için uğraşıyorlar.. "iş bırakmak", "iş yapmamak" değil onların derdi.. yarın bir gün bir hakka ihtiyacım olursa, son çare olarak "hakkımı arama hakkı" istiyorum diyorlar.. yani grev'e gitme hakkı istiyorum.. THY gibi, Manchester United'a veya Barcelona'ya milyarlarca dolar akıtıp, onlara sponsor olan bir şirketin çalışanları istiyor bunu.. O takımların "Şampiyon olma mücadelesine" tonlarca para akıtarak destek veren kuruluş, kendi işçilerinin "haklarını arama mücadelesini" o işçileri işten çıkartarak, hem de en rezil şekilde, email atarak, hem de kimisini göreve gittiği yerde new york'da, los angeles'da, astana'da işten çıkartarak karşılıyor.. reklam adı altında, gereksiz paraların akıtıldığı bir firmada, insanlık adına hiç bir şey yapılmıyor..
thy'yi boykot