kör topal cumhuriyetimizin taçsız krallarından biri olan bu adami, nezih tavlaş'in yari biyografi yari roportaj kitabi foto muhabiri ile bir kez daha tanima şerefine eriştik.(çok ciddi bir giriş oldu.. sanırım) heyyyoooo!! madem bu erişenlerin içinde kendimi mustehzi bir yere sokabiliyorum, o zaman bir kaç laf etmeli hakkinda, dermişim. (ciddiyeti bozmaya çalışıyorum bu noktada)
öncelikle bu adam çok sever vatanını. hatta o demiyor, ama muhtemelen biliyordur ki ali şeriati'nin mükemmel bir lafi vardir her insanin aklina kazıması gereken "düşünebilen kimse, kendi toplumsal ve kültürel gerçeklerine uygun bir dünya görüşüne sahip olabilen insandır." (ali şeriati'yi okuyunuz. kendisi devamli olarak elinde sopa olmayanın tanında olmuştur. sonra taraflar değiştiğinde, zamanında elinde sopa olmadığında desteklediği adam sopaya kavuştuğunda ilk önce ali'yi dövmüşlerdir)
işte ara güler tüm hayatını bu düşünce doğrultusunda yaşamıştır. kitabin bir yerinde william saroyan ile 1975'teki roportajini anlatirken şöyle diyor (ki kanımca ömründe en çok etkilendiği adamların, mesleki olarak etkilendiği adamların dışında olarak, en büyüğüdür saroyan) : " sokaginizin kücük insanlarini tanir misiniz? komsunuz kücük ayakkabi boyacisini, dondurma saticisini, deri ustasini, terziyi. william saroyan tanir hepsini. hem de tüm dünyaları ile. tüm dünyalıdır bu adam. onun bakışı ile insanlara bakmak, dünyayi ikinci kez kesfetmekten daha üstün bir şeydir. çünkü saroyan en küçük şeyin en önemli şey olduğunu öğretir bize.". toplumunun gerçeklerini bilme ve tanıma hadisesini o kadar abartmıştır ki kitapda "ulan trenler bile bir yere gidiyor biz oturuyoruz.." demelerinin akabinde sivas'a gidip oradan bir kilo kaymak alip, diyarbakir'a gidip tatlinin üstüne koyup yediklerinden bahseder. tüm o yollari alkol eşliğinde gidince ayıldıklarinda diyarbakirda olduklarini farkedip, oradan ödüllü bir roportaj ile dönebildiklerinden de dem vurur. (hoş burada, at yarışçı mantığı var. "bak bak hergelelik yaptik yine de kalktik süper roportaj oldu" demeye getiriyor. ulen sen bi bok çıkartamadığın zamanları da söylesene)
işte ara güler'in tüm sanat yaşantısı budur. artistlerin, ünlülerin fotograflarini bile cekerken onlarin dünyasinda olmak, onlarin kücük ayrintilarini göstermek ister. dustin hoffman'i bir artist olarak fotograflamaz mesela, koca burunlu olarak burunlu olarak fotograflar. picasso'nun "100 lira vermeyelim buna şimdi" diyip, çek yazdığını, zira çeklerin üzerindeki picasso imzasina kimsenin kiyamayip çekleri bozdurmadığını böylelikle picasso'nun parasının cebinde kaldığını bilmeden fotoğrafını çekemez onun. hatta bir gün lisa minelli'yi kalaylamıştır bu uğurda. "sahnede çek işte fotomu" diyen lisa minelli'ye "şipşakçı mıyım ulan ben!" diye çıkışmış, oracikta vermiştir ayarı..
ara güler her ne kadar zengin çocuğu olsa da tirnaklari ile kaziyarak, kendi başına öğrenerek ara güler olmuştur. kimse ona şunu şöyle yap, bunu böyle et, şuraya git, burayi hallet dememiştir. ve o yüzdendir ki kendisine bu tür şeyleri isteyerek gelen insanlara kizar. zeka bu dünyada saygi duyulacak tek şeydir onun için ve aptallara, debil'e kesinlikle saygi duymaz. öyle pek iyi bir adam da değildir yani. ona yardim edeyim, bunu kalkindirayim, şu sevinsin. ona göre her koyun kendi bacagindan asilmalidir. ha iyilik yapilir ama kendini zarara sokma pahasina değil..
velhasil kaldirim taşı büyüklüğünde bir pirlantadir ara güler. ne boynumuza asip dolaşabiliriz, ne de kaldirima döşeyebiliriz.. ama eşsizdir.. bu ülke bir daha ara güler görmek için muhtemelen bir 100 sene bekleyecektir.
ben istanbulda çalışırken, her akşam akşam yemeklerini ara cafe'de yerdim. işte o günlerin birinde çekildi bu fotograf. kendisi bir gün bana gelip "her akşam burdasın, beni öldürmeye mi geliyorsun?" diye sorana kadar gittim ara cafeye. birlikte foto cektiremedik işte korkumuzdan. ama şener şen ile birlikte çektim fotosunu.. hell yeah!