Cuma, Haziran 18, 2010

babam gelince


Benim çocukluğum hep "baban gelince" lafıyla geçti. her şey babamın gelmesine bağlanmıştı. Mesela kişisel cehennemimi yaşadığım, hayatımın en bedbaht anları, yani hastaneden taburcu olup eve gitme bekleyişi anları hep "babam gelince" sonlanırdı.

Cuma günüdür.. hastaneden saat 1 gibi taburcu olduysam, babamın 7 de gelecek servisini beklerdim 6 saat.. hastanede hasta olmadan yatmak dünyanın en sıkıcı işlerinden birisidir açıkcası. hastalığın, orada yatmanın verdiği bir tevekkül, kabulleniş varken taburcu olduğunda orada kalmanın hiç bir nedeni yoktur ve bu kanına dokunur. rusya'ya dalmakta hiç bir sakınca görmeyen napolyon gibi hissedersin kendini "ulen eve gidebilir, atari oynayabilirken, burada her an bir yerden hamam böceği firlayabilecek ve iğrenç ilaç kokan yerde niye kalıyorum, üstelik osman da sürekli osuruyor" der insan.. ama işte babam gelince alıp götürecektir.. o zaman aklıma gelmemişti ama, sanırım annem beni otobüse bindirmekten çekiniyordu. ya çok çirkin ve rahatsiz ediciydim, ya da hastaneden yeni çıkmış bir çocuğun otobüse yakışmayacağını düşünüyordu.. bilmiyorum. taksi konusuna hiç değinmiyorum. taksi'nin lugatima girişi 15 yaş civarındadır.

Sonra mesela anneannem'den ayrılmalar da hep babam gelince olmuştur. Nasıl bir sistemle yerleştiysek izmire, veya nasıl bir servisi varsa babamın, 7 yaşındaki bir uur için, tüm stratejik bölgelerden geçiyordu o servis işte, ve her şey babam gelince çözümleniyordu.

Kötü şeyler de olurdu tabi babam gelince. Mesela onur'un kafasına vurduğum rakı şişesinin hesabı babam gelince çözülürdü. Ne olursa, ne biterse her şey babam gelinceydi.

Böyle şartlar altında, babam gelince neler olabileceğini biliyordum. Hazırdım açıkcası. Ama hiç bir zaman "babam gidince" ne olacağını bilemedim, hazırlanamadim. İşte o yüzden geçtiğimiz eylül ikinci kez başıma gelen "baba'nın kalp krizi geçirmesi" hadisesine hazırlıksız yakalandım.. birincisinden deneyim aldığımı düşünüyordum ama pek becerememişim sanırım. ne yapacağımı bilemedim, elimi ayağımı nereye koyacağımı sezemedim.

Bir şekilde alışmak gerek sanırım ama, tüm o gelince gerçekleşen güzelliklerden çok, kendi başına ayakta durabilmeye alışmalı. komik bir şeyi paylaşamamaya, galatasaray'in yeni transferini anlatamamaya, geceleyin üstün açıldığında üşümeye alışmalı insan..

yok ama yok.. böyle bir şeye alışmamalı insan.. hazırlanmamalı buna..