Pazar, Temmuz 12, 2009

Mad Men





mad men dizisi 1960ların ne yapacağını bilmeyen "allahim 15 sene oldu savaş yok" diyen, korkan, garipseyen, utanmayan, özenmeyen amerikasında geçen bir dizidir.. 2000li yıllardaki kablolu dizileri ve bağımsız filmler gibi hiç bir karaktere sempati ile yaklaşamassınız, çünkü bu dizideki her karakter ne iyidir ne de kötüdür. yılmaz güney'in filmleri gibi açıkcası. dahası gerçek hayat gibi.. hoş gerçek hayatta esra ceyhan gibi insanlar var. onları çıkartırsanız işte alın size 60ların amerikası.. insan oglunun 50 senelik süreçte, onca atılıma, yaşanan acilara ragmen insan oglunun esra ceyhan samimiyetsizliği üretmesi şaşırtılacak bir şey. politik doğruculuğun safağında bize sunulan aleni samimiyetsizlik. kanımca 60ların toplumundan farkli degiliz düsünce olarak. hala irkciyiz, hala ayrimciyiz, hala korkagiz ama işte politik dogrucuyuz bu da acaip samimiyetsiz..

dizi los angeles'ta cekildiginden midir nedir, insanları çok new yorklu havasında değildirler. en basitinden bu diziyle birlikte seinfeld'i izlerseniz kimin new yorklu kimin olmadığını anlayabilirsiniz. ama bu durum diziye bir "taşradan geldim, büyük şehirde uyum sağlayamadim" havası katıyor ki bugun izmirli, ankaralı veletlerin istanbula gittiklerinde orada çalışmaya başladıklarında yaşadıklarında farklı olan tek şey zamandır.


ilk sezonda sanırım paraları yetmediğinden ancak dükkan içi çekimleri görsek de ikinci sezonda yavaş yavaş karakterler dışarı çıkmış, 60ların sisli, sigara dumanli, pis ortamını göstermeye başlamışlardır. bölümlerin genelinde insan ilişkileri konu edilse de arka planda devamli olarak sigara, alkol, seks, zina, homofobi, ırkçılık, yahudi karşıtlığı, teknolojik bağnazlık, komunist korkusu bulunmaktadir. kanımca hayatlari nihayetinde bok gibidir bu insanlarin ve mutsuzdurlar. o ikinci dünya savaşı sonrasinda gelen patlama insanları mutlu etmemiştir devamli başka şeyler aramaktadirlar. zaten biryantin olmasa dünyanin en çirkin insani olabilecek don draper bir keresinde şöyle demiştir sterling cooper adındaki çalıştığı ajans hakkinda "burası üçüncü reich'den bile fazla kaybetmiş sanatçı ve entelektüel barındırıyor"

tüm bunların yanında kadınlar acaip hor görülmekte, ulu orta saygin insanlarin tacizlerine ugramaktadirlar. özellikle bekar kadınların hiç bir şansı yok bu dizide.. sekreterlere pandik atmayanlara iş verilmiyor gibi resmen. kötüsü kadınlar bunu kabullenmiş durumda. pandik atildiginda "ah şakacı mister kempıl" yapip geciyorlar. jane fonda gibi feminist aktivistlerin neyle mücadele ettigini idrak edebiliyorsunuz. hoş deği tabi bu seksüel aşağılanma. hepimizin anası bacısı var sonuçta..

velhasıl ağır ilerlese de, cogu insanin ilgisini çekmeyeceginden emin olsam da, "vay anasına" dedirten sahneler baya az olsa da mad men güzel bir dizidir. insanı 60ların ortamına sokar bir şarkıyla, bir replikle, bir duruşla. süleyman demirel yaşar bir yerde, ve frank sinatra güler yukarlardan..



mad men'in karakterleri 2 senede şekillenmiş, hepsi apayri insanlar olmuslardir. en sekreterinden en zengin piçine kadar kendi hayalleri, dramlari, ipnelikleri olan insanlar.


don draper: bu arkadas dizimizin baş kahramanı (protagonist diyebilir miyim lütfen! hayatim boyunca protagonist demek istedim) saclarına biryantin sürmediginde kendisi mardinli bir ikinci lig defans oyuncusuna benzemetek. bunu kabul edelim.. bu adamin kötü bir cocuklugu olmus. michael jackson gibi cocuklugunu yaşayamamış bu da büyüdüğünde sessiz sakin ama konustuğunda da boş konuşmayan bir adam olmasını sağlamış ki acaip özeniyorum ben buna. kiminle yeni tanışsa hiç bir şey söylemiyor bu adam. bırakıyor karşısındaki konuşsun. ama işte mesela bende olmuyor o. herşeyi anlativeriyorum birden "işte benim de nasır çıkıyor aynen öyle" "benim kuzen tirede okuyor simdi" gibi akip gidiyor. donal draper'in bu bağlamda hiç gerçekçi bir adam olmadığını düşünüyorum. hoş dizi boyunca götürdüğü kadınların biri hariç hepsi donald draper'in yaptığı işe hastaydı. o beat generation'ından olan manyak kız dizi başladığında hali hazırda bunun metresi olduğundan onunla nasıl aşna fişna olduklarını bilmiyoruz. kalifornialı kadın ise tamamen motor olduğundan konumuzun dışında. o beni görse benim üstüme atlardı o derece..

donald draperin sikko bi gecmisi olsa da sahsen ben bu gecmisin nasil elde edildigini hala anlamiyorum. spoiler vermek istemem ama izlerseniz allaşkına bana anlatın, kimliklerde foto yokmuymuş o zaman? tamam kendini geliştirdin be adam da kimse sana üniversite bitirdiğine dair bir muhabbet acmadi mi "haha calculus e kim girdi sizin?" denyolugu yapilmadi mi ? "yale demek, benim şükran diye bi arkadasim var kesin taniyorsundur" demedi mi? anlayamiyor cidden..

don draper'in nevrotik karısı betty: dizideki en güzel ikinci kadın olduğunu söyleyebilecegim bu fransiz filmlerinde kocasindan memnun olmayan ama yine de kocasi ile devam etmeye calisan nevrotik kadinlara benzeyen kadın sarışın ve ilik gibidir.. donald'ın kankasi olsam "yenge de erik gibiymiş abi be kütürdetiyorsundur sen onu" geyiğine girerim açıkcası. ilk sezonlarında tüm gün evde oturup temizlik yapan cocuklarina ilgi gösteren, komsunun kücük oglunun aklini alan, ikinci sezonda nedense türkiye jokey klubune yazilip halis karataş (bkz: bold pilot) ile aşık atan bir kadın. kocası binbir halt yerken bu garibim psikiatr memişlerine bakti diye kızar, satıcıyı eve aldım diye binbir tribe girer, çamaşır makinesi ile cinsel yakınlaşma yaşar.. velhasil nevrotik bir kadındır dedigim gibi.. işte allah güzellikten vermiş başka yerlerden almış..


donald draper'ın salak evlatlari bobby ve sally: sally biraz daha akilli olsa da bobby apayridir. haftada 1960'in parasiyla 500 dolar civarinda bir para kazanan donald draper'in beş yaşındaki çocuğudur bobby.. kanımca bobby ile tanıştığım için, dizi yapimcilarina ne kadar teşekkür etsem az. zira artik "aman benim salak cocugum olacak" "o kadar calistim cabaladim paralarimi kimler yiyecek" şeklinde korkmam gereksiz zira hiç bir çocuk bobby'den salak olamaz..

ocakta pişen gözlemelere dil atmak mı ararsın, yemekte oyuncak robotla oynayıp ortalığın amına mı korsun, piknikte tuvalete gidicem derken pipini mi düşürürsün, don draper'ın çıtır sarışın karısının üzerinde tepindigi bazayi mi kirarsin hepsi bu salakta..

ama ben söyleyeyim. şimdi bu 5 yaşında. yıl 1962.. vietnam savaşında kendini öldürtemez ama gider bu new york'un punk ortamlarına takılır sonra da eşcinsel olur, aids kapar ve 1986 gibi ölür. na buraya yaziyorum..







kezban peggy olson
: dizinin bir diger salagi da bu kadındır.. aslında o kadar salak olmasa da kendisinin 9 ay boyunca bazı şeylerden bir haber olarak dombileştiğini farkettigimde ben ayaga kalkip alkışladım kendisini. bravo dedim 9 ay anlamadin şimdi anlarsın.. zengin piçi pete cambpell ile takilir. daha ilk sahnesinde gidip don draper'a yavşamış don da "peggycim siksem kralını sikerim" tavri ile peggy'i dışlamıştır.

fakat işte allah yuru ya kulum diyor. bir lafi ile metin yazarligina adim atmiş, başarılı çalışması ve papaz ile yakınlaşması neticesinde (allahın yürü ya kulum demesini daha net duyuyor bu sayede) daha da yükselmiştir.. iyi bir kadındır aslında ama oyunu kurallarına göre oynamaya calismaktadir devamli. karakterinde yoktur cirkeflik ama o turuncu kafali aşifte gazi verdikçe "ara hakkını kızım" dedikçe davaroda kemal sunal'a gaz veren sosyalist işçi gibi, bu da cirkefleşir.

zengin piçi pete campbell: bu babasinin hatrina işi alan zengin piçi, babasinin başına bir iş gelince ne yapacagini şaşırmış cin olmadan adam carpmaya kalkmiş, peggy'i bafillemiş, ama nihayetinde işi yapmayı ögrenip sabretmesi gerektigini idrak etmistir. serinin başında acaip sinir bozucu bir karakter olsa da yillar geçtikte akillanip burnu sürtülünce sempatikleşmeye bile başlamıştır.. bir de mokor hastasi karısı olmasa "cocuk cocuk" diye tutturmasa daha mutlu bir eleman olacak ama işte eş dedigin cok önemli. vezir de ediyor rezil de nihayetinde. bak donald draper'in karısına ya da gay italyan'ın karısına.. paşa paşa oturuyorlar. hatta donald'ın ki otomatik pilota almis 3 senede bir doguruyor. hiç oyle "vay efendim cocugumuz yok" tribine girmiyor.. yazik üzülüyorum bazen bu şimdinin ezigi gecmisin zengin piçine..

kızıl sacli koca popolu joan holloway: peggy olmasa şirket durur. o kadar diyeyim ben. sekreterleri, calisanlari bu ceki düzen eder. ayrica patron yarisi ile de 1 sezon boyunca kiristirmis sonrasinda da "evimin kadini olacagim" diye abaza bir doktora takilmis ondan da ebesinin hörekesini görmüştür.. dizinin yegane manhattanlilarindan biridir işini bilir, işini bilmekten öte öyle var olmaktan ziyade bir şansı yoktur. öyledir o marilyn monroe'dur.. kadın erkek herkesin onda gözü vardir ama kendisi devlet gibi nesrin sipahi gibi bir kadın olduğu için kimse kendisini üzecek bir şey yapamaz.. şahsen ben kadın olsam tamamen joan gibi olmak isterdim. erkeklerin dünyasında olmayan ama erkekleri kendi isteklerine göre şekillendiren bir kadın..

uçkur düşmanı patron yarısı roger sterling: bu adamı yaptığı cinsel tacizler yüzünden hapse atsan hakime "hakimim sen eve meyve alsan, ilk tadan olmak istemez misin?" der bi de üste cikar. adam bu ugurda kalp krizi geçirmiş, türlü badireler atlatmıştır ama yine de doymamıştır. en sonunda dizinin 3. güzel kadını olan sekreter ile takilmiş icabinda ona bir de yüzük takmistir.. böyle de garip bi adamdir.
(dizinin en güzel kadını. pete campbell'ın sekreteri hildy)

bunlar disinda gay meyilli italyan ressam ve hisli karısı, betty'e yazilan onun sacini alip koklayip duran, icabinda peggy'nin dert ortagi olan komsu oglu greg, alkol alinca civitan ve gördüğü ilk gözlüklüye vermekte hic bir sorun gormeyen dizinin en güzel kadını pete'in sekreteri, japon kültürüne hayran bir manyagi oynayan patron yarisi cooperi, herşeyi bilen ama hor görülen arap asansor gorevlisi, oraya buraya dergilere yazi gönderen ama otsbir çekmekten öte bir işini goremeyecegimiz muhasebecisi, başarısız reklamcı, bir köpegi sokaga birakacak kadar gaddar, karısı tarafından bile terk edilen duck'i, fermuari ile mozart calip sonra da altina işeyen peggy destekcisi metin yazari, dizinin en güzel 4. kadını olan yahudi patroniçe menkeni (ama evlisin don.. amaan neyse cük degil mi bu dercesine de sevisti ya adamla) ile ve burada ismini sayamadigim ama diziye binbir neşe katan insanlarıyla, karakterleri sahane bir dizidir mad men.