Burada gün görmedik şarkılar, fransız şansonları, ne bileyim efendim italyan popunun nadide örneklerini paylaşırken aslında kendi halimde "murat boz" "hande yener" ve "sıla" dinleyen bir adamım. Sıla bir kaç haftadır "Alain Delon" diye dolanırken, bu şarkıdaki bu gelmiş geçmiş en yakışıklı hergelelerden birini çoğumuzun bilmediğini düşünüyorum. Madem ki ben biliyorum anlatayım..
Alain (ki bundan sonra "alen" desem sorun olmaz sanırım) 8 kasım 1935 tarihinde dünyaya geliyor. O zamanlar Gazi Paşa henüz hayatta fakat Scoeux adlı küçük fransız köyünün zerre haberi yok bundan. Fakat ne zaman ki Mustafa Kemal vefat ediyor, o zaman anası babası ayrılıyor Alen'in. Bu sırada ne anası ne babası bu garip çocuğa bakmak istemeyince bunu evlatlık veriyorlar. Bir hapisanenin duvar komşusu bir evde büyümeye başlıyor alen ve gardiyanlarla, mahkumlarla arkadaşlık yapıyor resmen. İkinci dünya savaşında evlatlık verildiği aile almanlar tarafından şakacıktan öldürülünce, kendi anasına geri dönüyor. (hayat daha bu noktadan acaip film gibi)
bu şekil büyüyen bir çocuğun akademik olarak başarılı olacağını ummuyorsunuz inşallah? zira alen de ummadığınız gibi 15 yaşında bırakıyor okulu. bir süre kasaplık yaptırıyor biyolojik babası ama sarmıyor delikanlıyı bu iş. gidiyor fransız ordusuna "selamunaleyküm" diyor, pat yazılıyor orduya.. paraşüt komandosu oluyor, 54 yılında haritada zor yerini bulacağı güney asya ülkelerinde savaşa katılıyor. "Yine de iyiydi, orada kankalarım vardı, konuşacak, dinleyecek birileri vardı hiç olmazsa" diye anlatıyor alen o günleri..
(l'eclisse)
(romy şinayder deyince bu kadın gelsin aklınıza. ve alain'in elindeki don değil!)
1959 yılında dönemin en taş hatunlarından biri olan Romy Schneider ile gününü gün ederken uluslarası şöhreti " Plein Soleil / Mor Gün " ile kazanıyor. Şu yazı film olsa, şu noktadan sonra arkaya bir şarkı verip göstereceğim görüntüler, yere atılan plaklar, posterler, araba anahtarları ve paralar olurdu..
Rocco e i suoi fratelli / Rocco ve kardeşleri filmini izleseniz "Ulen bunun Cüneyt Arkınlı komiser kemal'li versiyonu yok mu?" dersiniz ki haklısınız. İyi çocuğu oynayan Alen ödül üstüne ödül alıyor bu filminde. Il Gattopardo / Leopar filminde canlandırdığı arıza karakter rolü ile filme Altın Palmiye ve en iyi yabancı film dalında Golden Globe kazandırıyor. Bu sırada aşkta kaybediyor bir yandan "senden ayrılıyorum stop" kıvamında gönderdiği bir telgrafla ayrılıyor Romy'den.
(leopar filminden sevimli bir sahne)
Paris brûle-t-il? / Paris Yanıyor mu? adlı filmde onlarca holivud yıldızıyla birlikte oynuyor Alen. Bir paris direnişçisini oynarken göz boyuyor, herkesin önüne geçiyor.. pariste böyle tipler varsa bravo almanlara istilaya gelmişler dedirtiyor.. Ama açıkcası bu olay, yani görüntüsünün oyunculuğunun önüne geçmesi Alen'i feci sinirlendiriyor "Herkes dışımda görünene baktı ömrüm boyunca, içimden gelene asla dikkat çekemedim. Tüm hayatım içimdekini gösterme mücadelesi olarak geçti" diyecekti bir gün bir röportajında hatta.
1968 senesinde dünya kavrulurken tabi Alen'de durmuyor. Körükle gidiyor yangına. Tre passi nel delirio/ Ölülerin Ruhları Adieu l'ami / Elveda Arkadaş ve Marianne Faithful'un en güzel olduğu zamanda onunla oynadığı Girl on a Motorcycle / Motorsikletli Kız filmi ile sarsıyor dünyayı.
Ama işte yıl 1968 olunca olaylar da bir garip oluyor. Korumasının öldürülmesi ile kendisini uyuşturucu/sex /marsilya gangsterleri üçgeninde bir olayda buluveriyor. Ve sorgulamalar sırasında Alen'in gerçekten mafyayla ordudaki günlerine kadar varan bir ilişkisi olduğu ortaya çıkıyor.
Bu olay kariyerine hem yardımcı oluyo aslında. Salon beyfendisi rollerini 1970lerde oynamayı bırakırken polisiye filmlerde oynamaya başlıyor. Zira böylesine gangsterlerle iç içe olan birinin gangster filmlerinde oynaması yapımcıların ağzını sulandırıyor. Bu dönemde bence iki muhteşem film çekiyor Alen. Le Clan des Siciliens / Sicilyalılar , Le Cercle rouge/ Kızıl Çember. Gerçek hayattan edindiği deneyimleri içine katıyor oyununun ve muhteşem işler çıkartıyor bu filmlerde. Ha bu arada Nathalie ile de evliliği bitiyor.
84 senesinde Notre histoire / İkimizin Hikayesi, filminde belki de hayatı boyunca hep olmak istediği ukala salon beyfendisi hatta bir baron olan Charlus rolü ile en iyi aktör dalında "Ceasar" ödülünü kazanıyor. 87 yılında "içicen şarabı öpücen hollandalıyı" ekolune uyarak hollandalı bir model olan Rosalie van Breemen ile evleniveriyor. 2 tane de kız çocuğu yapıyorlar allah bağışlasın..
75 yaşında hala ve hala yakışıklı olan bu koca adam artık o festival senin bu festival benim "onur ödülleri" almak için yaşamakta. Bilmediği dillerde, bilmediği, tanımadığı insanlar adına şarkılar yapmakta. Ve işte tüm hayatıyla açıkladığı gibi insan asla ama asla hayata bir şey vermeden ondan alamıyor.. Er ya da geç. (Sanırım bu ilkel insanlar bunu anladıkları için insan kurban etme gibi saçma işler yapıyorlardı. Hayattan bir şeyler elde etmek için bir şeyleri kurban etmeyi göze alıyorlardı)