Cumartesi, Aralık 11, 2010

av mevsimi: etmiyelim sevdalık, edenler yaşamadı







bu ülkenin garip bir halkı vardır, neşet ertaşı da bülent ersoyu da belki aynı derecede seven, küfür ederek sevgisini belirten, ülkenin en muğlasında bile kalbinin bir tarafına kazım koyuncunun hasretini kaziyan.. gördüğünü duyduğunu, güldüğünü, ağladığını unutmaz bu toprağın insanı. rızkını da almasını bilir, rızkını verene şükretmesini de.. cebinde 5 kuruşu olmasa da vefası vardır böğründe ve onu asla yitirmez.. haydi kalk gidelim der de, elin nişanlısına ilişmez..

trişkadan bir mevzunun üzerine öyle karakterler ve öyle bir sanat inşa etmiş ki yavuz turgul filmi izlemin üzerinden üç gün geçse de hala sindiremiyorum filmde olanlari.. dört yaşına dönmüş gibi durup durup "baba şimdi öldü mü o adam?" diye sormak istiyorum, almıyor içim, kiyamiyorum, şener şenin çaresizliğini, cem yılmazın deliliğini, melisa sözenin harbiliğine kapılıp gidiyorum.. 90 sonrası çekilen her türk filminde olan "dungeon and dragons oynarken rol yapmaktan patlayan velet" modlarında insanların varlığını önemsemiyorum hiç, çetin tekindor'un şivesinden öte tüm hal ve tavirlarina yapışıp kalan adanalığınla kapatiyorum bu saçma rol playi..

ama mevzu allah için çok daha iyi olabilirdi.. emekliliği gelmiş ve son vakasını ele alan polis ile deli dolu mel gibsonları senaryolarda görmek istemiyoruz artik. seri katil muhabbetini geçtim de türkiyede "se7en" filmine "pixar animasyonu" edasi verebilecek onlarca süper yazar varken, hala ve hala böyle klişe konulara değinmek yavuz turgula yakışmamış. karakterlerin hepsini ince tığ ile ilmik ilmik örerken, her bir karakteri efsaneleştirirken ana mevzuyu japon pazarından almış.

ama belki filmde kendisinin de atif yaptigi üzere shakespeare e özenmiştir. onun hikayelerindeki gibi sonunun baştan bilinmesini böylelikle konuya değil insanlara odaklanmasını istemiştir insanların kim bilir? sonu bilinirken bir yolun etrafa daha çok bakarsın ya, öyle bir şey istemiş sanırım..

tüm bunların yanında, çok özlemişiz be en deli fidanımızı.. suyunu içmediğim, yemeğini yemediğim diyarların fırtınasını, kazım koyuncu'yu..