Cuma, Eylül 24, 2010
Tüm Boktan İşler Eylül'de olur
Yeni açılmıştı okullar. Hazırlık yeni bitmiş orta okulun ilk sınıfında ilk kez o hafta bayrağa "korkma sönmez" diye sesleniyorduk okulun bahçesinde. Örgün eğitimimin (bu örgün kelimesine de ne takılmıştım bi aralar.. Atatürk mü örmüştü eğitimi? niye örgün bir tavırdaydı?) ilk haftaları acıyla doludur benim için. Çünkü tüm yaz boyunca evde oturan biri olarak, ilk hafta annemin gözetimi dışında gereksiz bir hayvanlıkla oradan oraya koşturabiliyordum. Eh bana getirisi de hastaneye yatmak oluyordu bu salak eğlencenin..
14 sene evvel bugün, yani Zeki Müren'in öldüğü gün İzmir Tepecik Hastanesindeydim. Tüm çocuk servisinde herkes alıyor, olayları idrak edemeyen 6 yaş altındakilerse millet ağlıyor, eksik kalmayalım düşüncesi ile ağlıyorlardı. (çocukların ağlamasının yüzde 20'si kıskançlık yüzünden, o ağlıyorsa ben de ağlayabilirim, demek yüzündendir)
Tepecik hastanesinin, 5. kattaki çocuk reyonu her hastane gibi yanyana onlarca odadan oluşuyordu. Ama kimin aklına geldiyse, o odaların arasında bir duvar yoktu. Yerine kocaman bir cam vardı. Mahremiyetin olmadığı bu durum, yatağından kalkamayan iki çocuğun camın arkasından birbirleriyle küfürleşip cama yumruk atmaları sonunda bitti. Camlara silme boya atılmış, artık yarısı beyaz boyalı birbirimizi göremediğimiz camlarla kaplı odalarımız olmuştu.
Ama işte Zeki Müren'in öldüğü gün camlarda daha boya yoktu ve 100 metre ilerden insanların Zeki Müren'e yas tuttuklarını görebiliyordunuz. (Hoş ben o sırada annemin sandviç getirmesini bekliyordum)
Toplu bir mutsuzluk hasıl olmuştu tüm hastaneye, ve belki de tüm Türkiye'ye.. İnsanlar kendilerini aşık eden, aşklarına arka plan olan, hüzünlerine, mutluluklarına müzik veren adamın gidişine ağlıyorlardı. Hiç tanımadıkları hiç görmedikleri, hiç canlı izlemedikleri birisini hayatlarına almış, hayatlarını onun varlığı ile meçhullükten uzaklaştırmış, özelleştirmişlerdi.
Ama işte hayat size kattıklarını geri almak üzere programlanmış. Çok mutlu oluyorsanız, illa ki bir gün üzülüyorsunuz. Doğuda (çok doğuda) ying yang diyorlar mesela buna, biraz yakında karma, sonra batıda bir sevdiğim şair "mutlu aşk yoktur" diyor. Çünkü herkes biliyor ki bizi çok mutlu eden şeyler, aynı zamanda bizi üzmek için kurulmuş saatli bombalar.
Memleketin ve benim kişisel tarihimde eylül hep boktan şeylerin olduğu bir ay olarak yer ediyor. Hayat 11 ayda verdiği tüm güzellikleri, sanki Eylül'de hasat ediyor.. muhtemelen aynı şeyden müzdarip birisi çok uzaklarda "beni Eylül bittiğinde uyandır" diyor..