fuar açıkhavanın ışıkları yavaş yavaş sönüyor, insanlar az önce ellerini birbirlerine acıyana kadar vurdukları yeri terkediyordu.. yerimde oturmuş duruyor, az önceki insanların bıraktığı mendillerin, su şişelerinin arasında sahneyi toplamaya başlayanlara bakıyordum.. hayatı var eden anlar vardır ya, yaşadığın her saatten değerli olan saatler, onları yaşamıştım az önce ve gerçekliğe dönmekte zorlanıyordum.. merdivenlerin başında bir sigara yaktım, bir nefes çekip az önce sahibinden dinlediğim şarkıyı mırıldanmaya başladım
"şu garip halimden bilen işveli nazlı, gönlüm hep seni arıyor neredesin sen"
Sezar'ın ardindan markus antonyus çıkıp romalılara "buraya çıktım ama, sezar'ı övmek değil niyetim" der ya, ben de bu blog yazısında ne neşet ertaş'ın ne süper bir insan olduğundan, ne de neler yaşadığından bahsedip onu övmek istediğimi söylemek isterim.. zaten gazetelerden okuyacaksınız bunları.. insanlar twitterda sanki neşet ertaş dinleyerek aşk acısı çekmişler, sanki neşet ertaşla rakı içip sevdiklerini evlendirmişler gibi konuşacaklar.. bozkır'ın tezenesi diyecekler tezene ne demek bilmeden.. umrumda değil kimin ne dediği.. umarim bi gün ben öldüğümde de, sağlığımda değerimi bilmeyenler arkamdan salak göz yaşları dökecek kadar iyi ve dolu dolu yaşarım bu hayatı.. umarım ben de insanların "aaa bu da mı onun eseriymiş" diyecekleri kadar üretici olurum bu hayatta..
ben neşet ertaş'tan anladıklarımdan bahsetmek isterim burada, 28 senelik yaşantımın son 10 yılında sesinin olduğu adamdan anladıklarımdan.. mesela ben neşet ertaş'tan, bir şey için yoksul olmanın güzel bir şey olduğunu, açlığın her daim güzel bir şey olduğunu, ama kötü olanin yoksunluk olduğunu öğrendim.. insan muhtaç olmalıydı ona göre.. aşka, sevgiye, söze, güzel yüze.. doymamalıydı asla.. bir şeyi toklukla değil, açlıkla yaparsan güzel olacağını öğrendim ben.. türkülerin bu kadar güzel olmasının nedeniydi belki o, kendini anlatmaya olan açlık..
ben neşet ertaş'tan hatayı kendinde bulmayı öğrendim.. bir hata varsa dünyada, bir yanlış geldiyse başa bunun en büyük nedeninin, hakki olsun veya olmasin kendinde bulmayı öğrendim.. zira öğrendim ki ben, insan kendini affedebilirdi, ama suçu başkasında bulup küslük girerse kana, affedemezdi kimseyi, yareni bile.. ve affedememek bir allah kulunun başına gelebilecek en büyük dertti..
ben neşet ertaş'tan sevmeyi öğrendim.. öyle ayşeyi az, fatma'yi biraz ama en çok gizemi sevmeyi değil.. mutlak sevdayi sevmeyi.. aşkı sevmeyi öğrendim.. sevdayi bitirmemeyi, aşkı öldürmemeyi öğrendim.. çünkü somutlaştırmadı neşet ertaş hiç sevdayi.. leylaydi onun aşkı, kimi sevse leylanin kendisini sevgisinden seviyordu çünkü..
velhasil ben biraz bensem, ben çok şey öğrendim neşet ertaştan.. elime "gönül dağında bir garip" kitabi geçtiğinde 22 yaşındaydim.. ve ben o kitapdan, ve ben o türkülerden babamdan öğrenmediklerimi öğrendim.. işte bu yüzdendir bugun iş yerinde tuvalete gidip hüngür hüngür ağlamam, o yüzdendir bugun yüreğimin bir yanının ölmesi.. nur içinde yat neşet babam.. çoçuğuma seni sevdireceğime yemin ediyorum.. belki galatasaray'li olmayacak ama senin şarkılarınla aşık olacak, senin şarkılarınla sarhoş olacak..
ha bir de, nil karaibrahimgil vardi değil mi? şu "neşet ertaş'i ben tanıttım" diyen.. allah ona da öldüğünde neşet ertaş gibi uğurlanmak nasip etsin.. allah ona da doydurmasın kimseyi bizim neşet ertaş'a doyamadığımız gibi..