insan doğduğu anda sevmeye başlıyor olabilir.. şahsen ben küçük plastik keçimi çok sevmiştim.. kendisini kazara evin balkon penceresine şutlamam, ve camın kırılması neticesinde o yaşa kadar yediğim en şahane dayağı yemem sonucunda bu sevgi yok olmuş olsa da sevmiştim.. yalan değil..
sonrasında saçma sapan şeyleri sevmeye başlıyor. mesela ağza patlayan şeker koyup, üstüne kola içmeyi öyle çok seviyor ki her gün önlüğünü batırıp dayak yese de sevmekten vazgeçemiyor. o noktada sevgi dağarcığına "sevgin, sana ızdırap olarak dönse de vazgeçme"'yi ekliyor..
yaş ilerledikçe bir erkek, bir kadın gibi sevmeyi öğreniyor.. seviyor işte.. nedenini bilmeden, ve yiyeceği dayakları düşünmeden.. sonra bir noktada şunu öğreniyor "sevdiğin şey onu umarsızca biraktığında hayatına devam etmek zor da olsa yapılabilir".. sonuçta ne patlayan şekerler, ne uzaktan kumandalı arabalar terkederken seni, elin kızı çıkıp pat diye terkediyor seni. kala kalıyorsun başta ama öğreniyorsun.. ve sanırım tarihte ilk terkedenden sonradır insanlığın terketmeyi öğrenmesi.. peynir gibi, ne bileyim tarhana gibi bir şey olmalı bu terketmek.. birisi haspelkader, belki kaza ile icat etmiş, sonradan da geriden gelenler takip etmişler işte..
sonra bir an geliyor, ki o an olgunlukla eş değer, sevmekten çok sevilmenin değerini anlıyorsun.. gerçekten sevilmenin, o hakettiğin değerin verilmesinin anlamını anlıyorsun.. seni sadece sevdin diye sevenlerin, ve sevmen yetmediğinde, sevginden sıkıldığında kaçıp gidenlerin derdine düşmeyi bıraktığın an..
ve işte o yüzdendir ki, tüm aşk şarkıları gençlere hitap ederken, beatles'in seneler boyunca sevilmesi "she loves you/seni seviyor" demesindendir.. sen seviyorsun değil, seviyorum değil, o seviyor seni..
sevilmek güzel bir şey yahu.. değerini bilmek, bunu anlamak ve kaybetmeyecek kadar aptallığı bırakmış olmak güzel bir şey..