Perşembe, Ocak 13, 2011

titrerim mücrim gibi (mücrim umarim bir kertenkele değildir)






garip bişi ama bu.. ilk ne zaman yanlizlik hissettiğimi hatirlamiyorum mesela.. çünkü yalnizlik dediğin benim doğamın parçası bir şeydi.. ama sanırım ilk kez kendi başıma tamamen yabanci bir yerde bir hastanede tüm kivircik saçlarimla kaldiğim anda ve çevrede en azından oynayabilecek hiç bir haltın bulunmaması ilk yalnızlığımı hissettiğim an.. aslına bakarsan şimdi geçirdiğim bir aydınlanmayla tüm o kamusal cocuk oyuncaklarının çocuklarının yalnizliklari ile baş etmelerine yararlı şeyler olduğunu farkettim..

bir de mesela yüzyıllık yalnizlik kitabını okurken o kadar kalabalik bir sülalenin ne kadar yalniz olabileceğini idrak edememiştim.. benim yalnizligim auster'in "yalnizligin keşfi" kitabindaki gibiydi hep çünkü.. hep bir pişmanlik vardi yalnizligimda hep bir "ulen bir damlacık olsa ama olsa" kanaatkarligi vardi.. tüm o kırılan oyuncaklar içinde en çok kendi kırdığım oyuncakları belki de sırf bu yüzden istedim (gayet liberal özel oyuncaklara bunlar.. kaydırak gibi değil)

şimdi böyle duruyorum da, insanlar benim yapmadığım neleri yapiyorlar da istediklerine sahip oluyorlar anlamiyorum. ben yalnizlik içinde kavrulurken onlar nasıl "şu anda çok mutlu bir ilişkideyim bir hayat arkadaşım var" diyebiliyorlar.. acaba onlar çivileme mi atlıyorlar, hiç öyle bakmadan "başta soğuk ama girince ısınıyor" dedikleri bir hayatlari mi var? sevgili bulmak bu kadar kolayken yalnizliğa ortak bulmak neden bu kadar zor? önce sevgili mi geliyor yoksa önce arkadaş mı? kafamda acaip saçma sorular varken anca istikbalime bakabiliyorum ve mücrim gibi titriyorum..


aklimin bir köşesinde de kiytirik mehteran, "dilde sen yürekte sen, gönüldesin yaştasın, joplin,hendrix,cobain,morrison'un öldüğü yaştasın"