Direnişe aktif olarak katılan akademisyen bir arkadaşım kendisini tutamayarak "ben de bir şeyler yazmak istiyorum" dedi.. ben çok uzaklarda olduğum için, benim gibi milyarlarca (akp terminolojisi bu) insan gibi merak ediyorum kaldırım seviyesinde olan bitenleri.. eli yüzü düzgün yazılar okumak bu yüzden önemli.. aşağıda bir tanesi var.. isim veremiyorum şu anda, bir sıkıntı olursa ben yazdım diyelim..
Biber Gazı: Spekülatif Bir Yaklaşım
Bu
yazının kaleme alındığı günün sabahında Ankara sokaklarında polisin biber gazı
ve TOMA’larından akıttığı kimyasal karışımlı basınçlı su ile müdahalesi
sürüyordu. Bir gün öncesinde İstanbul’da
da benzer görüntüler vardı. Kullanılan biber gazı kapsüllerinin yüz binleri
aştığı söylentileri vardı. Geçtiğimiz günler, orantısız polis müdahalelerini,
hükümetin hamlelerini, Gezi Parkı direnişçilerinin mücadelelerini ve ülkenin
kısır siyasi tartışmalarını alaşağı eden matrak hallerini izlemekle geçti. Yurt
çapında gerçekleşen Gezi Parkı eylemleri, polis müdahalelerinin sonuçları
birçok gazetede, televizyonda, sosyal medyada tartışıldı, tartışılmaya da devam
ediyor. Bu yazının amacı bu tartışmaları yinelemek değil, haklı olarak
şeytanileştirilen biber gazlı ve TOMA’lı müdahalelerin Gezi Parkı eylemleri
üzerindeki etkilerini farklı bir açıdan tartışmaya çalışmaktır. Bir adım geri
çekilip eylemlere uzaktan bakmak, eylemlerin genel halini ifade etmek ve
müdahale yöntemlerinin eylemi nasıl yönlendirdiğini tartışmak amaçlıdır. Biber
gazlı ve TOMA’lı müdahalelerin eylem psikolojisini nasıl şekillendirdiğini
tartışmak esas amaçtır. Bununla birlikte spekülatif olacağım, tartışma
yaratacağım derken insanların yaralarını ve acılarını önemsemez görünmek yazıyı
yazarken yaşanan en büyük çekincedir.
Biber
gazının insan ve hayvan fizyolojisine olumsuz etkilerini tartışmayı bir kenara
bırakıyorum. 15 Ağustos 2012 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin
tarafından yapılan “Biber
gazımız yüzde yüz doğaldır” açıklamasına cevaben Türk Toraks
Derneği’nin yayınladığı kısa bildiri,
biber gazının olumsuz etkileri konusunda yeterince ikna edicidir. Son günlerde
internette, sosyal medyada ve diğer yayın organlarında konu ile ilgili
tartışmalar sürmekte, biber gazının olumsuz etkileri uzun uzun
tartışılmaktadır. Solunum hastalıkları, kalp rahatsızlıkları olan kişiler
üzerinde bu türlü müdahalelerin etkisinin de nasıl ölümcül olabileceğine
geçtiğimiz günlerde hep birlikte şahit olduk. Söz konusu eylemlerde biber
gazının kullanım şekli (atış açısı, atış mesafesi vb.) gaz solumanın hasarı
konusundaki tartışmayı maalesef geride bırakmıştır. Biber gazı silahlarının bir
tüfek edasıyla eylemcilerin vücutlarına hedeflendiğinin, kaçan eylemcilerin -sırf
biraz daha işkence olsun diye- “koşu yollarına” biber gazlarının atıldığının,
bazı zamanlarda TOMA’lardan sıkılan suyun vicdansızca, öldürücü şekilde
kullanıldığının da farkında olmak güç değildir.
Gelelim
biber gazının faydalarına: Tartışmanın ilk argümanı biber gazının eylemciler
üzerindeki etkisinin yıldırıcı değil de dağıtıcı olmasıdır. Biber gazına maruz
kalan eylemciler, eylem yapma iradelerinden ve fiziksel güçlerinden çok da bir
şey kaybetmemekte, gaz atılmış bölgeden kaçarak olumsuz etkilerden arınmayı
beklemekte, akabinde tekrar polisin karşısında durma kuvvetini kendilerinde
bulabilmektedirler. Hatta bu süreç içinde yükselen heyecanları ve gerilen
sinirleri ile eylem kararlılıkları artmaktadır. Dağıtılan ve kaçışan
eylemcilerin tekrar polis karşısında toparlanması ile eylemlilik süresi
uzamakta ve bunun yanında eylemcilerin müdahalelerden ötürü hissettikleri
korku, etkilerin geçici olması nedeniyle azalmaktadır. Bununla birlikte sosyal
medyada, televizyonlarda olanları gören, kendisi de orada bulunmak isteyen
ancak haklı olarak korku hisseden kişiler de müdahalelerin sonuçlarının
sanıldığı kadar ciddi olmadığını düşünüp meydanlara inmektedirler.
Konu
ile ilgili bir diğer argüman ise biber gazı ve TOMA ile müdahalelerin polis ile
eylemciler arasında fiziksel çarpışmayı engelleyen bir hat oluşturmasıdır.
Nitekim gaz ve su müdahalesi ile eylemciler polis ile birebir kavgaya
tutuşmamakta, bu tür kavgalardan ötürü ortaya çıkabilecek vahim olayların önüne
geçilebilmektedir. Bu vahim etkiyi acısını yüreğimizde hissettiğimiz rahmetli
Ethem Sarısülük’ün vurulma anında görmekteyiz. (http://www.youtube.com/watch?v=HfwqxRKtKTE)
Görüntülerde polis, göstericiler ile yakın mesafede mücadeleye girmiş,
karşılıklı kavganın sonucunda panikleyen polis memuru silahını ateşlemiş ve
genç bir arkadaşımızın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Zor şartlarda
çalışan, psikolojik olarak baskı altında olan, deneyimsiz, bu tür olaylara
nasıl tepki vereceğini bilmeyen ve birebir kavga halinde kendi can güvenliğini
korumaya çalışan diğer polis memurlarının da benzer refleksler
gösterebileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle biber gazının ve
TOMA’lı müdahalelerin polis ve göstericiler arasında yarattığı mesafe de
eylemlerin gidişatını etkilemiştir. Polis ile birebir kavgaya girmek istemeyen
ve eylemcilerin büyük çoğunluğunu oluşturan kitleler için bu türden bir hat
eylemlilik halinin sürekliliği sağlanmıştır.
Bu
argümanlar ışığında düşünüldüğü vakit biber gazı ve TOMA’lı müdahalelerin
eylemcileri bezdirip geri çekilmeye, eylemlerinden vazgeçirmeye zorlamaktan çok
eylem süresinin uzamasında ve eylem kararlılığının sağlamlaştırılmasında da
etkili olduğu düşünülmektedir. Çoluğuyla çocuğuyla eylemlere gelmiş insanlara,
hayatında o ana hiç eyleme katılmamış gençlere, düzene isyan eden kişilere bu
denli müdahalelerin yapılması, taraflar arasında var olan açık orantısızlığın
yarattığı mağduriyet ve bunun yarattığı daha güçlü isyan Gezi Parkı eylemlerinin
meşruiyetini pekiştirmiştir. Polis ve emir verenleri tarafından bu tür
eylemlere karşı takınılacak en etkili tavrın “müdahalesizlik” olduğu
düşünülmelidir. Eğer böyle bir tavır takınılsa idi, kitlelerin gerginliğini
tırmandıran faktörler dışarıda kalmış olacak, eylemler bugünkü haline
gelmeyecekti. Belki de ülkenin gidişatından rahatsız olan bireylerin birçoğu bugün kitleleşmeden en uzak halleriyle
evlerinin konforunda yaşamaya devam edecekti.